Bu satırları okuyan sevgili,
Sanırım yavaş yavaş öğrenmeye başladığım bir şey var: Akışla uyum içinde olmayı başarırsam, yani direnmezsem olana, kabul edersem olduğu gibi deneyimi, o zaman her daim doğru zamanda, doğru yerdeyim. Duygularım ve fiziksel deneyimler de buna dahil. O zaman yanlış yerde, yanlış zamanda olma, yanlış yapma ihtimalim yok, zira özellikle o anlarda yanlış diye bir şey yok. Guru Nanak’a sormuşlar ‘Cami mi, kilise mi, tapınaklar mı daha kutsaldır?’ diye. Nanak, O’nun olmadığı, sevgisinin değmediği, kutsal olmayan tek bir yer var mı?’ diye yanıt vermiş. Görmeye açık olduğumda, ki bu ancak rahatlamayı başarırsam mümkün, o zaman ilahi akışı biliyor, hatta o akışın kendisi olduğumu, o akıştan ayrı olmadığımı içimin en derininden hissediyorum. Her yaşananın kutsallığını Nanak’ın dediği gibi görebildiğimizde yargının ötesinde bir yere taşınabiliyoruz gerçekten de. Yargının ötesinde özgürlük var. Neşe var, sevgi ve güven var. Kaynak tarafından sevildiğimi, korunduğumu, ‘evde’ olduğumu tümüyle hissettiğim anlar onlar. Bazen kaybolsa da her gün daha uzun süre deneyimlediğim o bütünlük alanı... Bu yıl ikinci kez katıldığım, Almanya’da düzenlenen New Healing Festivali’nde bir hafta süresince hem mantra ve meditasyon üzerine atölyeler yaptım hem de Gong Tapınağı’nda gong çaldım. Bu bütünlük alanında zamansız bir zaman geçirdim yani. Her anı şifayla, sevgiyle, sarılmalarla ve paylaşımla geçen bu haftada ihtiyaç duyduğum pek çok konuda çok kıymetli olduğunu bildiğim rehberlikler aldım. Özellikle de bu festivalin öncesinde katıldığım Fransa’daki Uluslararası Kundalini Yoga Festivali’nde White Tantra gibi 3 günlük derin bilinçaltı çalışmasını deneyimleyerek bu festivale geçtiğim için bilinçaltım festival süresince sanki gözlerimin önüne serilmiş bir çarşı gibiydi. Fark edebildiklerimi, bu bütünlük alanından alabildiklerimi (ya da aldığımı zannettiklerimi 😊) seninle dilim döndüğünce paylaşmaya çalışacağım. ÇEMBERİN İÇİNDE YER ALMAK Bu deneyimlerden beni en çok etkileyenlerden biri Uria Tsur ile yaşadığım çember deneyimleri. Uria Tsur, İsrail’den bir müzisyen. Bütünlük alanını açan spiritüel sanatçılardan ve kalbime sorarsan ruh ailemin en güzellerinden biri. Bana ‘Sister’ diye sarıldığında binlerce yıllık dostluğunu hissettiğim ve kanatlarımı tamir edip, açmama yardımcı olacağını bildiğim bir melek. New Healing Festivali’nde Uria çemberler yapıyor. Çemberlerde geçirdiğimiz eski zamanları bize hatırlatıyor. Hani en gerçek halimizle içimizi döktüğümüz, desteklendiğimiz, sarmalandığımız zamanları. Festivalin 2. ya da 3. günde çaldığımız gongların sesi kalbimde titrerken bir çağrı hissettim içimin derininde ve hiç sorgulamadan kalkıp derhal çağrının nereden geldiğini bile hiç düşünmeden yürümeye başladım. (Zihni susturmak bazen çok iyi geliyor.) Elinde gitarıyla yine bir çember açmış Uria’nın yakınında durdu ayaklarım. Çembere yaklaştım, çember doğal bir salınımla açıldı ve beni içine dahil etti. Deneyimlerin içine çekildiğimiz o kutsal anlardan birinin kapısından geçtiğimi bana anlatır gibi çemberin içine oturur oturmaz tüylerim diken diken oldu; kalbim ‘zihnimin anlamadığı şekilde’ at koşturur gibi küt küt atmaya başladı. KALBİNİN ŞARKISINI SÖYLEMEK KOLAY MI? Tam da o sırada Uria gitarıyla bir ritim tutturdu ve dedi ki ‘Şimdi çemberdeki dostlardan biri ayağa kalkacak, mikrofonu eline alacak, gözlerini gözlerimize değdirecek ve bu ritimle kendi kalbinin şarkısını bize söyleyecek. Eğer bu söylediklerim içinizde bir heyecan ve korku yarattıysa sizi bunu özellikle deneyimlemeye davet ediyorum.’ Kalbim atma hızını cümlenin bitmesiyle 3 katına çıkardı. Bedenim titremeye başladı. Zihnim ne olduğunu anlamıyor fakat bedenim telaş içinde bana şöyle diyordu ‘Sakın ayağa kalkayım deme! Sakın sakın beni bunun içine atma! Bak sakın diyorum! Görülmek istemiyorum. Ben şarkı söyleyemem! Hele insanların önünde hiç söyleyemem! Her şeye atlamak zorunda değilsin! Saçmalamaaa! Hayırrr!’ Ve elimi kaldırdım. Mikrofon elden ele bana doğru ulaştı. Mikrofonun bir elden diğerine geçtiği zaman uzadı, korku karnımdan, yüzüme ve kafa tasımın içinde çalkalanan beynimi saran damarlarıma doğru çıktı. Kalbim küt küt küt küt... Mikrofonu elime gözüne far tutulmuş bir tavşan gibi aldım. ‘Neden korkuyorsan onu yap.’ İçimde bu cümle yankılanırken mikrofona şöyle dedim ‘Bu aşırı korkunçmuş!’ Dürüstlüğün olağanüstü hafifliği! Korktuğunu söyleyebilmenin açtığı o şifalı alan... Uria gözlerimin içine baktı. Gözlerimin içinden kırılmış kanatlarıma baktı ve gördü beni: ‘Sakın gözlerini kapama. Sakın korkunu baskılama. Bir şey olmaya çalışma. Şimdi gelen duygulara, bedeninin tepkilerine izin verme zamanı. Derin bir nefes al ve kendine hepimiz adına ayağa kalktığın için teşekkür et. Hepimizin içindeki korkuyu serbestleştirmek üzere cesaret gösterdiğin için teşekkür et. Bak gözlerimize. Korktuğun her şeyin gözlerine baktığını hissederek bak bize.’ ...tirtir titrerken ben, gözleriyle beni kucaklayan insanlara baktım tek tek. Gören de kendimi kör karanlıklara atıyorum sanacak. Gören az sonra ölmeye gidiyorum sanacak. Bütün sinir sistemim alarmda. Büyük tehlike çanları çalıyor bilinçaltım. Oysa alt tarafı mikrofona şarkımı söyleyeceğim. Kimsenin beni tanımadığı ve yargılasa da hiçbir şeyin fark etmeyeceği bir alandayım. Bana ne oluyor böyle? Zaman genişledi bir kez daha ve içim anlatmaya başladı titrememin sebebini: Sesini çıkaramayan kadınların, söylenememiş sözlerin, paylaşılamamış ışığın sıkıştığı yerde depremler oluyor ve açılıyor baskılanan ışık. Dayan ve nefes al ve söyle şarkını. Anladım. Korkacak gerçek bir şey yokken korkuyu ben yaratıyorum. İçimde korku yaratıyorum... Aslında beni kimse korkutmuyor. Hiç kimsenin elinde bu güç yok. Beni benden başka kimse korkutamaz. Beni ancak ben korkutabiliyorum. Beni korkutma gücünü başkalarına verdiğimi zannettiğimi anlıyorum. Oysa her duyguyu olduğu gibi korkuyu da yaratan benim. Bir anda oradan White Tantra’ya bağlanıyorum. 62 dakika, ya da bir ömür süren meditasyonların içinde, kendime ait odada, bedenimle baş başa, kaslarım ağrırken mesela nefesimle kıpırdamadan durduğum o anlara hızla ışınlanıyorum sanki. Korkunun, direncin, titremenin içinde elimde mikrofon gözlerim çemberde duruyorum. ‘Yapabilirim. Başarabilirim. Özgürleşmeyi kabul ediyorum. Özgür olmayı seçiyorum! İnsanların yargılarından, kendi yargılarımdan, zannettiklerimden, beklediklerimden, beklentilerden... Özgürleşmek için eskiyi yakmayı kabul ediyorum!’ Sessiz anlaşma ve seçim anları. Hayatta dönülen virajlar. Kendimin elinden tutuyorum. Uria ‘Şimdi ayaklarının altından bağlan dünyanın kalbine ve karnından söyle şarkını’ diyor. ‘Gözlerini kapama.’ Ve gözlerim açık dünyanın kalbinden bir nefesle destek alıp kalbimin şarkısını mikrofona ve oradan dünyaya doğru ‘üflüyorum’. Sesimin rengini görüyorum insanların gözünde. Her sesin kendi rengi olduğunu ve gökkuşağı için herkesin sesine ihtiyacımız olduğunu. Orada, korkudan tir tir titrerken kollektifte söylenmemişlerin şifalandığını hissediyorum. ‘Ve şimdi bir daha’ diyor Uria. Nefes alıyorum ve bu kez bambaşka, başka yumuşaklıkta, dünyayı okşar gibi söylüyorum şarkımı. Başka şarkıları kalbime davet edip, kendi rengimi onurlandırarak. Mikrofonu başkasına verip yerime oturuyorum. Yanımdakiler hala titreyen bedenime sarılıyor. Kendimle gerçekten gurur duyuyorum. Kendimi konfor alanımın dışında korktuğumu sandıklarımı yıkma cesareti gösterebildiğim her an daha çok sevebildiğimi fark ediyorum. Wahe Guru! Hayat, sana hayranım! Wahe Guru! Başarmışlık hissi! Yanmadan sonra gelen yenilenme hissi. Ağlamaya devam ediyorum. Gözyaşlarımı öpüyor tenim. Bana sarıldığını biliyorum üst benliğimin. ‘Başarabileceğimizi biliyordum!’ Dünya ve ötesinin arasında boş bir bambu gibiyim. Sanki yaşlı ve bilge bir enerjinin kucağındayım. Zihnim anlamayı bırakıyor, kalbim kutluyor. Uria, o çemberde olan ve hepimizin şifalanmasına alan tutan herkes... Minnettarım. 20-26 Ağustos 2018 Hamburg-İstanbul-Kuşadası.
0 Comments
Leave a Reply. |
Yazar'Benim gibi kendisini azıcık da olsa garip hisseden birileri varsa bu satırları okuyan bilmeli ki: Ben, Ben'im, Biz, Bir'iz ve hayatın tek anlamı Ol'duğum(uz) gibi Ol'abilmek. Arşivler
May 2020
Kategoriler |
Güneşli Ev'i Bul |
|