Kağıttan kuşlar diyorum,
Kanatlarına mühürlerimi kondurduğum kuşlar. Salıverdim onları gökyüzüne Parmaklarımdan süzülüp bir gökkuşağı paraşütünün ardı sıra uçtular. . Ağaca dudaklarımı değdirdim, Dudaklarımda çam kokusu Göğü sığdırdım içime ve dışına çıktım hücrelerimin, ben’lerimin Kat kat… Kaçıp bir dönme dolap gibi başımı döndüren zihnimden Koşuverdim içime Söylesene kaç çekmece var zihnimde? Hangisi hangi ben’imde? . Ağlıyor gözlerim bazen benden habersiz Hüzne methiyeler düzüyor içimdeki melankolik Ve neşeyi çoğaltmaya kararlı gerçeğim Ah benim canım ikiliğim. . Karnı suyla yarılmış dağlar, vadiler var içimde, Yıldızları saklıyorum ruhumun ceplerinde Gün batımını tutuyorum başımın üstünde Taşlar bile ufalanıyor, ufalıyor Benim bulutlarım yerli yerinde Çiçek ekiyorum kalbime biri gülümsediğinde. . Çocukluğum minik elleriyle sallanıyor ağaca tutunan tahta bir salıncakta Nehir bağırıyor şarkısını, sesi buz, elleri dev ve bilge Özüm gürül gürül akıyor dört bir yönüme Kaç tahta köprü kurdum geçmişten geleceğe? . Sallanıyorum üzerinde ey hayat Rüzgarınla yaratıyorum aydınlığımı Kulağıma fısıldıyorsun: Korkma, adımını at Her adım yeni Her adım ileri. Yazı: Fethiye-İstanbul Şubat 2016
0 Comments
Sevgilim, kalbim ♥️ Kendi kaosundan, krizlerinden, karanlığından geçerken kendini kaybolmuş, saplanıp kalmış ve çaresiz hissedebilirsin. . Geçmişte, spiritüeller bu karanlık duygulardan ‘arınmaya’ çalıştı ve bu yalnızca her şeyi daha kuru ve gerçekten, hayattan uzak bir noktadan izlemelerine neden oldu. Onlardan kurtulmaya çalışmak kendi içini boşaltmak gibi. . SEN BOZUK DEĞİLSİN 🌱 Karanlıktan geçtiğin için, öfkeyi, kıskançlığı, utancı, suçluluğu, isteksizliği, yorgunluğu, bezginliği hissettiğin için kendini bozuk ya da iflah olmaz hissetmeyi yavaşça bırakmaya niyet et. Anla: İnsansın. İnsansın. İnsansın. 💫 . Karanlığında debelenme sevgilim. Aç kollarını kendine sıkıca sarıl ve ışığı davet et. Daha fazla ışığın gelmesinin tek yolu karanlığına şefkat göstermek. Yorgunluğuna rağmen sarılmak kendine en acıyan yerinden. Duygularını körüklemek yerine onlara evine gelmiş misafirler gibi davran ve bunu hisseden yanına fısılda: ‘Seni anlıyorum.’ ‘Seni ve acını görüyorum.’ ‘Ben yanındayken tüm duyguları yaşaman güvenli.’ ‘Zamanında böyle hissetmiştin ama hala böyle hissetmeye ihtiyacın var mı?’ ‘Senin için ne yapabilirim?’ Ve derin nefesler al bunları söylerken. Bedeninde karanlığın sıkıştırdığı yerlere doğru nefes al ve gevşet kendini. . Denge hali geldiğinde o zaman yükseltici duygularına dokunabilirsin işte. Çünkü o duyguları karanlıkta tutan bileşenleri yüzeye yani ışığa davet ederek bertaraf etmiş olursun. Ve yol böyle devam eder. Sabırla. Şefkatle. Yükselerek. . İllüstrasyon: bedelgeuse. Şehrin eski binalarının üzerine müzik serpiyorum,
Dökülmüş sıvalarına, çukurlu yollarına, Sevimsiz bir dev gibi yükselen yeni apartmanlara; Şalvarla dolaşan, beyaz eşarplı kadınlarına, ve saçları fönlü olanlarına, Çocuğunu çekiştirenlerine, Mobiletinin hemen yanında, kahvehanelerde sigarasına sarılan ve koşuşturan adamlarına, Pazar yerlerine, Çaycılarına, esnaflarına ve çarşılarına, Yolun yanında uzun bir kolye gibi uzanan turunç ağaçlarına, Antik şehre, Bulutların ardındaki güneşe, Kahverengi, sarı ve yeşilin her tonundaki dağlarına, Taşları ayıklanmış tarlalarına, Bir dolmuşun içinde, Çocukluğumun Aydın’ına müzik serpiyorum. . Ve bu kez bambaşka gözlerle bakıyorum geçmişimin izlerine. Çocukluğum, ergenliğim ve her geliş gidişimde yaşadıklarım, Neyi görmek istersem onu görüyorum, Görmek istediklerimle müzik serpip, Kendi oyunumu oynuyorum. . Göğüs kafesimin içinden bakıp görüyorum sevgilim, Daha hafifim artık, Artık daha hafifim. . 29 Ocak 2020. Aydın. Hayatın telaşı terk edip gitseydi seni, Ödenecek faturalar, kiralar, Yanıtlanacak e-mailler, Aklında dönüp duran felaket senaryoları, Korkular, Endişeler, Riskler, Analizler, Beklentiler, Özlemler uçup gitseydi şimdi, Acıkmasaydın da mesela hiç, Geçmişin peşini bıraksaydı, Gelecek diye bir şey olmasaydı, ‘Kim olurdun?’ dedi. Ne kalırdı senden geriye? Seni sen yapan ne? . Ocak 2020. Avucuma düşen tüyleri ceplerime sıkıştırdım, Kalbimin fermuarı sonuna kadar açıktı. Oradan dışarı çıkan ışıktı. Umut, karnımdan boğazıma doğru dans ediyor, Yorulsa da yeniden kalbin ritmine tutunuyor. Her dalga yükseldiği gibi alçalıyor. Denizlerin eteklerinden minik taşlar topluyorum ondan. Dalgaların inişine ve yükselişine şahitliklerine güvendiğim için, Hatırlamak için. İndiğim yerden yükseleceğimi ve yükseldiğimde yeniden inebileceğimi. Hayatın inişlerini ve çıkışlarını hatırlamak için. Zeytin ağaçları yaz kış hep yeşil Dallarına baykuşlar saklanmıştı, gece vakti gördüm. Dünya yanarken bazı şeyler yeşil kalacak sevgilim, Silahlar, bombalar patlarken birileri hep kalkan olacak iyi olana, Biz yeşil tutacağız onları, Kuruyan, yanan ne varsa ellerimizle, gözlerimizle, sözlerimizle, şarkılarımızla koruyacağız. İyileşmeye inanıyorum, kabusları hayra yormaya. Cebimdeki tüyleri sarıldığım kalplere kanat yapmak için biriktiriyorum Artık başka öykülerin kalemi olmaya doğru kulaç atıyorum. Aydın, Ocak 2020. Eser: Abdülmecid Efendi Köşkü-İçimdeki Çocuk Sergisi en kendimi alıp, içimin ve dışımın farklı yerlerine çok taşıdım sevgilim. Doğduğumdan beri kendimi taşımayı öğretiyorum kendime, Ve anladım ki sık sık başkalarının duygularını kendimin sanıyorum, Sırtımda dünyayı, ciğerimde başka nefeslerin ritmini taşıyorum zaman zaman. Bazense bir kuş gibi hafifim, Yanında oturuyor gibi görünüyorum belki sana, Oysa ben maviye boyalı devranda bembeyaz kanat çırpıyorum. Zihnimin kıvrımlarında, iyi bildiğim ve yeni inşa ettiğim yerler var. Özgürlüğümün, zihnimdeki o kıvrımlarda yalnızca bana ait bir senfoni olduğunu anlıyorum. Enstrüman, nota, şef, ses, hepsi ben. Beklentisizce sevmeyi hayattaki beklentilerimden ayırmayı öğreniyorum. Sevginin o değişmez özünde kalıp Kendi ihtiyaçlarımı aynı sevgiyle karşılamayı. ‘Seni kendimden ayırmıyorum, kendimi senden anlıyorum.’ Yol böyle ilerliyor, virajlı virajlı. Ben böyle büyüyorum. Sıkıldım beylik laflarından insanların, Çok spiritüel genellemelerden sıkıldım. Aynı kutuya sokmak isteyen yollar da insanlar da bana göre değil. Hiç bana göre olmadı aslında. Uyumum, vahşiliğe gösterdiğim saygıdan. Satır araları olmayan, başka anlamlara gelmeyen cümlelerle, Dosdoğru, dümdüz, olduğu gibi konuşuyorum seninle. Olduğum gibi duruyorum karşında. Hüznümle, kahkamla, aklımın almadığı ve kalbimin bildiği ile. Öyle olduğum gibi. İzmir-Aydın Ocak 2020. Yüksek bir dağı tırmandım, Tepeye varıp, yere uzandım. Öylece yatıyorum alnım yerde. Kafamı, kalbimin altına koydum, Göğüs kafesimden yere indirdim kalbimin köklerini; Kökleniyorum, Dallanıp budaklanıyorum kendime. Tek soru: Peki şimdi nereye? Gökte değilim, yerde değil. Doğru değilim, yanlış değil. Bilge değilim, aptal değil. İçimi bir girdap gibi söküp çıkardı zaman Yerinde derin bir sakinlik bıraktı. Rüzgar tenime dokunuyor, Güneş üzerime parlıyor. Islanıyor gözlerim yağmurla. Duygular mağaralarına çekildi; Düşünceler belli belirsiz. İçimde yaprak kıpırdamıyor. Yine de bir nehir usul usul, berrak akıyor. Tam çıktığım noktadayım. Ne aşağıda, ne yukarıda, tam sıfırda. Çabasız çaba, metamorfoz. Kışın en içeri dönük zamanında, bir kez daha ‘yeni ben’ oluyorum. Ama önce durmam gerek burada. Durup anlamam gerek, anlayamayacağımı bazı şeyleri ve, Görmem gerek: Bilinmeyeni kalbin bildiğini. Ve eğilmem gerek, kalbin hüküm sürdüğü yerden eğilmeyi sürdürmem, Her şeyde Sevgili’yi görmem, O’nunla her ana bakabilmem için tüm varlığımla eğilmem. Ve doğumum, Böyle oldu. Bütün için, bütünlüğüme doğru. Sat nam. Fethiye-İstanbul 2019. Güllerle dolu bir bahçeden geçiyorum sanki hızla, Mis gibi koku hücrelerime işliyor, Öyle ki, Gözlerimden, Sözlerimden, Nefesimden taşıyor binbir renkli gülün kokusu. Güllerin dikenleri çiziyor tenimi sevgilim, Feda diye bir şey yok biliyorum. Kanarsam, bil ki iyileşiyorum. İyileştikçe ‘hep beraberliğimizi’ daha net görüyorum. Hepimiz aynı gemide, dalgalı denizde kürek çekiyoruz. Biri yorulduğunda omzunu tutuyor kalbimiz. Tenimi öpüp iyileştiriyor melekler, Adına kabile deniyor. Sayelerinde daha hızlı koşmaya dayanabiliyorum. Ve her yanım gül, her yanım umut, her yanım ışık, Gözümü ufuktan bir an olsun ayırmıyorum. Kalbimi büyütüp yelken yapıyorum. Essin hayatın rüzgarı dilediğince Her olan’a güveniyorum. İstanbul-Fethiye 1.Seviye Kundalini Yoga ve Meditasyon Eğitmen Eğitimi’ne giderken. Aralık 2019. Dün gece Güneşli Ev’deki dersten önce son 2 aydır daldığım ve çocukluğuma uzanan kuyuda kesfettiklerimi çemberde paylaşırken kalbim, kulaklarım işitti ağzımdan çıkanları... Şöyleydi dökülenler, duyduktan sonra kendimi anladım: . Hayattan keyif almama, şımarmama, yüksek sesle kahkaha atmama, oyun oynamama izin vermeyen, her davranışımı uç bulan, kadınlığımı ifade etmemi ve yaşamamı utanç verici zanneden, talep etme hakkını bana vermeyen, değersiz olduğumu, ancak işe yararsam, başarılı olursam değerli olabileceğimi düşünen, öfkelenmemi, kıskanmamı zayıf bulan, hata yapmamdan olağanüstü korkan, rahatlayınca öleceğimi ya da tembelleşeceğimi sanan bir yönüm var. Adı içimdeki yargıç ve ben onu senelerdir ‘iyileştirmeye’, ‘uysallaştırmaya’ çalışıyorum. Ve her seferinde iyileştiremediğimi görüp kahroluyorum. ‘Geç kalıyorum’ hissine giriyorum olur olmaz vakitlerde bu yüzden. Mesela gece uyandığımda, yatağımda. Ya da ‘Yaptığım hiçbir şey işe yaramıyor’ diye kendimi yemeye başladığımı görüyorum. Çok yoruluyorum uzun zamandır bundan ama yine uzun zamandır gözlemliyorum. . Bu kez kendi kuyumun derinine indiğimde başka bir ışık buluyorum elimde. Bu kez, anlıyorum ki içimdeki yargıcın iyileştirilmeye değil ‘kabul edilmeye’ ihtiyacı var. Sadece olduğu gibi görülmeye... Yargılarımla bastırılmadan kendini ifade edeceği, yasını tutabileceği güvenli bir alana ihtiyacı var. Ve ona bu güvenli alanı ‘önce benim’ sağlamam gerekiyor. Ona, kendini muhtaç hissettiği sevgiyi, kabulü önce benim vermem gerekiyor. . Bütünlüğüm bulunduğum noktayı kucaklamakla başlıyor. . İçimdeki yargıca soruyorum ‘Bu güvenli alanı sana nasıl sağlayabilirim?’ ‘Kendimi göstermeme izin ver ve yanımda kal’ diyor. Kendi görmek istemediğim yanımın elinden tutarken, içimin karanlığı, bana şefkatte kalmayı öğretiyor. Bedenimdeki hislere odaklı, duygulara olduğu gibi izin vererek gözlemci kalmayı öğreniyorum. Kargaşanın içinde nefes alıp vermek garip bir mütevazilik ve teslimiyet getiriyor. Karanlık ve aydınlığın birlikte çalışmasını izlerken ben bir yandan ‘Ben yanındayken her duyguyu yaşaman güvenli. Seni görüyorum. Korktuğunu görebiliyorum. Seni her halinle kabul ediyor ve seviyorum’ diyerek bedenimin, zihnimin ve ruhumun ihtiyaçlarını karşılamanın öz bakım olduğunu öğreniyorum sonra. Yumuşacık bir dönüşüm geliyor bununla. İçimdeki fırtına sakinleşiyor. . Tüm bunlar olurken acının yangını içinde kendimden daha büyük olana, Kaynak’a teslim olmanın, güvenmenin ve korkmama rağmen, kırılganlığımla kalarak ve kapanmamayı göze alarak kalbimin yakınına sevdiğimi almaya ‘cesaret etmenin’, gücümü, başkasının üzerinde kullanmak için değil, kendi içimde büyütmek için geri almanın tadını alıyorum. . Ve yine tüm bunlar olurken kimliklerimden ibaret olmadığımı anlıyorum ve bir kez daha çıplak kalıyorum. Kim olduğumu bilmeme alanında... Hayattaki her kimliğimi bırakabileceğimi ve yine de kendimi bırakmayacağımı anlıyorum, yeniden. . Ve bilginin değil deneyimin karşımdakini dönüştüreceğini tabi bir de. Bilgiyi karşımdakine vermektense kendi deneyimimi kalpten paylaşmanın dönüştürücülüğünü. . Sonra dostların şifasının vazgeçilmezliğini ve birlikte hareket etmenin sonsuz gücünü. ‘Biri yükseltildiğinde herkes yükselir’in ne anlama geldiğini... . Ve kitabımın artık son doğumunu yapmaya hazır olduğumu. Dokunan herkesin şifalanması, şefkati hissetmesi ve yükselmesi niyetlerimle. Bütünün en yüksek hayrına 🙏🏻☀️ . Bunların hepsi son 2 ayda oluyor. Devranı döndüren güç hayatıma öyle bir parmak ucuyla dokunuyor. Eli kalbimden hiç eksik olmasın. . Yolun her zerresine binlerce şükür. Sat nam. Varlığımı, isteklerimi, ihtiyaçlarımı görmezden gelmekten vazgeçmeye, hissettiklerimi, gördüklerimi aktarmaya, sınır koyup, ‘hayır’ ya da ‘evet’ demeye ve kendimi ifade etmeye başladığımda ‘fazlasıyla hassas’ davrandığımı söyleyenler oldu hayatımda. Ne zaman kırıldığımı, endişelendiğimi, korktuğumu paylaşsam çok hassas olduğumu duymanın bende suçluluk ve utanç duygusu yarattığını fark ettim sonra. Kırılganlıkla kalbimdekini paylaştığımda karşımdakinin çeşitli nedenlerle bundan rahatsız olabileceğini görmeye başladım çünkü. Bu da bende karşımdakine zarar verdiğim düşüncesiyle suçluluk ve utanç yaratıyordu. Sonra şöyle derken buldum kendimi: ‘Evet, bu kadar hassas olmak bu dünyada zayıflık. Bu kadar kırılgan olursam hayatta kalmam ve birilerinin benimle olabilmesi çok zor. O yüzden biraz duyarsız davranmaya, görmezden gelmeye çalışmalıyım. Bu kadarı normal değil...’ . Dün Nazlı (Doğuoğlu) ile konuşurken içimde uzun süredir dönüp duran şöyle bir şey yüzeye çıktı: Ben normal olmak istiyorum! Sonra ağzımdan çıkanı kulağım duydu: Ben, yaşadıklarımı, başkalarının yorumları, beni çok hassas bulmaları ve eleştirmeleri dolayısıyla anormal görmeye başlamıştım... YİNE! ‘Bir dakika!’ dedim kendime. ‘Ben buradan geçmiştim. Benim normalim ve hatta öğrettiğim şey bu! Daha fazla hissetmek. Her şeyi. Hayatı buradan kavramak ve canlanmak! Her duyguyu, hissi kucaklamak. Özgün olmak için bundan başka yol yok... Ben buyum ve bu sayede ben, ben olabiliyorum. Bu hassasiyetim olmasaydı şu an şükrettiğim hiçbir adımı atamayacaktım. Hassasiyet benim en kıymetli pusulam!’ Kırılganlığımın, kendimi ifade etmemin (burada tepkisel bir bağırıp çağırmadan değil kalpten ifadeden bahsediyorum) başkasında yarattığı etkiden ben sorumlu değilim. Kendimi bütünlemek nasıl benim sorumluluğumsa; o etkiyi şifalamak da onların sorumluluğu. Ve genişleme, kendi özgün bütünlüğünü deneyimlemeyi, yaşamayı hak ettiğini, kendi değerini kucaklamayı öğrenme sürecinde ve tabii hayatın her adımında en temel ihtiyaç: Şefkatle, nötrden şahitlikle ve sevgiyle çevremizde güven alanı yaratabilecek insanlar. Ve elbette o insanın kendisi olabilmek... Ne dersin bu işe? Sat nam. |
Yazar'Benim gibi kendisini azıcık da olsa garip hisseden birileri varsa bu satırları okuyan bilmeli ki: Ben, Ben'im, Biz, Bir'iz ve hayatın tek anlamı Ol'duğum(uz) gibi Ol'abilmek. Arşivler
Mayıs 2020
Kategoriler |