Her şey hayal etmekle, gözünde canlandırmakla başlıyor. Bu, taslak hazırlamak gibi bir şey. Ardından deneyimi hissetmeye başlıyorsunuz. Sonra, o deneyim sizin gerçekliğiniz oluyor. Basitleştirin. Basitleştirmediğiniz için yapmakta zorlanıyorsunuz. Yogi Bhajan Hayatınızda yaratmak istediğiniz, yanıtını duymak istediğiniz, rehberlik almak istediğiniz bir konu varsa aşağıdaki nefes tekniğini uygulayarak kendi benliğinizden yardım alabilirsiniz :) Öncelikle omurganız dik bir şekilde oturun. Birkaç uzun ve derin nefesle sakinleşin. Kendinizi hazır hissettiğinizde: Derin nefes alın (karın boşluğunuzu ve akciğerlerinizi bütünüyle doldurarak) ve nefesinizi tutun. --Lütfen olmasını, gerçekleşmesini dilediğiniz ya da rehberlik almak istediğiniz ne varsa tüm samimiyetinizle kalbinizden/içinizden geçirin. İsteğinizi hayalinizde hücrelerinize kadar gönderin. Nefesinizi serbest bırakın. --Tekrar saygıyla derin bir nefes alın. Kendi yaşam kaynağınızdan, nefesinizden size sağlık, bereket ve bilgelik vermesini isteyin. Nefesinizi serbest bırakın. --Saygıyla, sevgiyle, şefkatinizle ve nazikçe derin bir nefes daha alın ve nefesinizi tutun. İsteğiniz olmuş gibi, isteğiniz olsa hissedeceğiniz hislerle birlikte kalın. O hisleri yansıtın. (Örnek: Size acı veren bir konudan tamamen özgürleşmiş olsanız nasıl hissederdiniz? İşte öyle hissedin.) Nefesinizi serbest bırakın. Şifa olsun ve öyle de olur. Sat nam.
0 Comments
Yogi Bhajan’ın derslerinden alınmıştır. 5 Şubat 1991, Los Angeles, California Hayatta üçüncü çakra ‘evet’ ya da ‘hayır’ demeye yarar. Yüksek ve düşük hisler üçüncü çakrada dengelenir. Üçüncü çakra, saf enerji noktasıdır. Üçüncü çakrayı nasıl dengeleyeceğinizi bilmiyorsanız istediğiniz kadar rütbeye, bilgiye, paraya, güzelliğe sahip olun yine de mutsuz olacaksınız. Çünkü bunun hissettiğinizle, bildiğinizle ya da yapabileceklerinizle değil, nasıl dengeleyeceğinizle ilgisi var. Dengeleyemiyorsanız yaşayamazsınız da. Şimdi kendi kendinize ‘Dengeleyebilirim’ diye düşünüyorsunuz. Doğru değil. İnsan beyni şöyle çalışır: Duyduğunuz anda dengelemelisiniz. Söylediğiniz anda dengelemelisiniz. Daha sonra yapamazsınız. Bedenin kapasitesinin dengelemesi gerekir. İç kulakta üç kemik vardır. İki kemik ve her iki tarafta da birer çekiç vardır. Benim söylediğimi duymuyorsunuz. Bedenimizdeki sinir sisteminin anlama merkezi karın noktası tarafından yönetilir. Yani gözleriniz, kulaklarınız, diliniz ve boğazınızın yönetimi karın noktanızdan gerçekleşir. Karın noktasının atışı, karın noktasının biraz üzerindeyse ishal anlamına gelir. Biraz altında ise kabız. Solda ise gazınız var demektir. Sağda ise midenizde gaz var demektir. Bunların tümü bir milimetrelik kaymalarla olur. Karın noktanız bir milimetre kaymışsa tüm sindirim sisteminiz, hisleriniz, siz siz olmaktan çıkarsınız. Sonra doktora gidersiniz ve ilaç alırsınız. İlaç ne yapar? Belirtileri baskılar, sinir sistemini sakinleştirir. Ama sorun olduğu yerde kalır. Bazen kolun ağrır, bazense omzun. Baş ağrılarının yüzde 80’i karın noktasından kaynaklanır. Kendinizi yorgun hissettiğiniz zamanların yüzde 90’ı karın noktası ile ilgilidir. Tüm sinir sisteminizin yönetimi karın noktasındandır. ‘Ne dedin?’ ‘Beni duydun.’ ‘Evet, ama anlamadım.’ Karındaki dengesizlik. Duyuyorsun ama duymuyorsun. O neydi? Görüyorsun ama görmüyorsun. Buradaki trajedi üçüncü çakrayı otomotik olarak dengelemeyi bilmiyorsan bunu daha sonra da yapamayacak olmandır. Oyun orada biter. İşin trajik tarafı budur. Kundalini’yi uyandırmak. Kundalini’yi uyandırmak, basıncın 100 boyutunun da sizin tarafınızdan otomatik olarak dengelenmesi anlamına gelir. Bunun üzerine ciddi bir dengelenme oluşur. Hayatın keyfini çıkarmaya başlarsınız. Sezgiselsinizdir. Bilirsiniz. Üçüncü çakra bir saat gibi değildir. Yani üçüncü çakrayı yukarıya doğru kıvırırsanız ve zembereğini yüklerseniz hayatın tadını çıkarırsınız gibi bir durum söz konusu değil. İşler böyle yürümüyor. Üçüncü çakra çalıştırılmalı, başlatılmalı ve otomatik olmalıdır. Bunun faydası nedir? Bunun faydası bir kez dengelendi mi bir daha dayak yemeyecek olmanızdır. Tanrı kimseye öfkelenmiyor. Tanrı kimseden öç almıyor. Tanrı kimseyi reddetmiyor. Bir diğeri reddeden kişinin Tanrı ile bir ilgisi olamaz. Reddetmek Tanrı’dan değildir. Fakat tüm bunu kabul edecek cesaret nerede? İşte bu cesaret üçüncü merkezdedir. Tamamen benzersiz, kusursuz olabiliriz. Varlığımız işe yarayabilir. Üçüncü merkezimiz bizim için çalışıyorsa, hiçbir hazırlık ya da yük olmaksızın güzel olabiliriz. Hayattan keyif almak için yaptığınız bir şey var mı? Çünkü hiçbirinizin dengeli bir gözlemi olduğunu söyleyemem. Önce gözlemleyip, ardından düşünüp sonra da dengeleyemezsiniz. Bal yiyorsunuz. Yer yemez tadını alıyorsunuz. Acı yiyorsunuz. Yer yemez tadını alıyorsunuz. Hayat da böyle. Hayatın tadını da hemen alıyorsunuz. Bu iş beyinde mi bitiyor? Hayır. Kalçalarda mı? Hayır. Deride ve hislerde mi? Hayır. Denge üçüncü merkezde gözlemleniyor. Beyin yalnızca büyüteç görevi görüyor. Sabrın sonu aydınlıktır. Bekle. Tanrı’nın elinin senin için çalışmasına izin ver. Seni yaratanın tüm çevreleri, şartları, olanakları ve ayrıcalıkları yaratmasına izin ver... Ey insan, neden bu denli şüphedesin? Seni yaratan sana bakacaktır da. Bu Evreni yaratan, bu gezegenleri, gezegenlerin düzenini ve Dünya’daki olanakları yaratanla seni yaratan bir. Bekle. Sabırlı ol. O’na yasla sırtını. Her şeyin en güzeli sana gelecek.
Tanrı’yı mesken tut. Tanrı’yı mesken tut. Tanrı’yı mesken tut. Ruhunla dost ol. Tanrı’yı mesken tut ve ruhunla dost ol. Senin en yüksek hayrına olan yaratımın tüm olanakları ve ayrıcalıkları ayağına gelecek. Milyonlarca şeye ihtiyacın var. Sağlam, kendi merkezinde, metanetli ve sabırla durursan milyonlarca şey sana ulaşacak. Hatırla, Yaratıcı sana göz kulak oluyor ve sen, yalnızca sen olursan tüm Yaratım sana hizmet etmeye hazır duruyor. Bu yüzden lütfen hayatının hayaletlerini uzaklaştır kendinden ve bir şeylerin peşinde koşmaktan vazgeç. Güçle dur. Odaklan. Kendin ol. Ve huzur ve huzurla dolu olan ne varsa, bolluk ve bereket sana doğru aksın, sonsuza dek. Sat nam. Yogi Bhajan. 🌻☀️ Simrit’ten (@kundalini_pilgrim)’den Eğitmen Eğitimi’nde dinledim: 🌻
Bir adam her gün evine giderken yolunun üzerindeki bir çukura düşüyormuş. Ne kadar o çukurun orada olduğunu tekrar tekrar kendine öğrettiyse de çukura düşmekten bir türlü kurtulamamış. Derken günlerden bir gün tam çukura düşecekken çukurun orada olduğunu hatırlamış ve çukura son bir kez daha düşmüş. Ertesi gün evine giderken çukura teşekkür edip çevresinden dolanmayı başarmış... ... Yaşarken mesele, çukura düşmek değil her düştüğünde çukurun yerinin nerede olduğunu kendine sabırla, vazgeçmeden öğretmek, çukurdan çıkmayı ve yeniden yürümeyi öğrenmek. Gün gelecek o çukurun çevresinden dolanman gerektiğini hatırlayacaksın çünkü elbet. Unutkan zihnine tekrar tekrar hatırlat: Ortada çukur var, yandan geç 🤗☀️ Sat nam. 1 Kasım 2018. Kundalini Yoga'yı batıya taşıyan Yogi Bhajan'ın ilk öğrencilerinden, Yogi Tea'nin kurucusu, ses ve gitar sanatçısı, yazar ve 40 yılı aşkın bir süredir yoga eğitmeni olan Sat Hari Singh ile tanımlar üzerine gerçekleştirdiğim Kundalini Yoga ve Meditasyon sohbetlerinde Sat Hari yanıtladı: Kundalini Yoga nedir?
‘Hayatın sana dokunmasına izin veriyor musun?’ diye sordu Simrit (@kundalini_pilgrim) sınıfa bakıp. ‘Kalp çakrasına, Sanskritçe’de ‘Anahata’ deniyor. Anahata, biri dokunmadan bile titreşen ses demek. Hassasiyetinin, duyarlılığının altını sonuna kadar açıp, gördüklerinin sana dokunmasına izin veriyor musun? Buna izin verecek cesaretin var mı?’ ‘Tüm duyuların ortak eylemi dokunmaktır aslında’ dedi sonra. ‘Koku alırken bir maddenin molekülleri burnumuza dokunur mesela. Tat alırken yiyeceklerin molekülleri de dilimize. Retinamızın gerisine dokunan ışık huzmeleri sayesinde görüyoruz. Ses dalgaları kulağa dokunmasaydı duyamazdık. Hayatın bize dokunmasına izin vermezsek yaşadığımızı nasıl anlayacağız?’ Biri dokunmadan bile titreşen kalbime dokundu soru kanatlanıp: Hayatın bana dokunmasına nasıl izin verebilirim? Kalbim yanıtladı: ‘Hayatın içinde yüzde yüzünle bulunarak. Her neredeysen, her ne yapıyorsan onun içinde dinlemede ve gözlemde kalarak. Şahit olduklarında, kaçınmadan, yargılamadan, abartmadan, dramaya kaçmadan, öyle, sen gibi, sen olarak ve fakat bütünün en yüksek hayrına hizmet etme niyetini hep koruyarak. Adım atarak. Eğilmesini, ayağa kalkmasını, korumasını, alan tutmasını, konuşmasını ve susmasını bilerek. Keyif alarak, kalp dolusu gülümseyerek. Özgür kılarak kendini kendinden ve kendin için. Bir olarak. Bir olduğunu bilerek.’ Bilgiler hızla akarken içime Simrit ekledi: ‘Kendi gücünün farkına vardığında, gerçekleştirme, irade gösterme gücüne sahip olduğunda yani spiritüel savaşçının cesaretini eline aldığında, işte o zaman kalbin kapıları açılır. O zaman kalbin şefkatle titreşen sesini bedeninin her yanında hissedersin. Ve işte o zaman dinlersin kalbini. Çünkü kalbindir, ‘hayatın bana dokunmasına nasıl izin verebilirim?’ sorusunun yanıtını bilen. Çünkü hayat herkese bir başka dokunur. Sonra, kalbinin gördüklerine dayanabilmen için güçlü bir irade merkezi, güçlü kökler ve nötr bir zihne ihtiyaç duyarsın. Bu zamanda Kundalini Yogi olmak işte sana bunu yapman için bir dolu araç verir. Kundalini Yoga işte bunun için vardır.’ Hayatın dokunuşuna kollarımı açtığım her ana şükürle. Sat nam. Wahe guru.🌻 27 Ekim 2018, Fethiye Kundalini Yoga Eğitmenlik Eğitimi 'Karma diyarında Söz güçtür’ diyor Japji’de. Sözle yapar, sözle yıkar, sözle arınır, sözle kirlenirim. Ağzımdan çıkan her sözün, tonlamasından, anlamından, seçiminden ve niyetinden ben sorumluyum. Yarattığım her sözün hayatımdaki yansımasından ben sorumluyum. ‘Kendimi bildiğimde sana hizmet ediyorum, ben aradan çekildiğimde Sen oluyorum’ demiş Hanuman. Sözümü süzüyorum, sözümü tartıyorum. Şimşekli ve yağmurlu gecenin ardından güneş çıktı bu sabah, ilk ışıkları gördüm ve dilimde O’nun şarkısı vardı. Dağların üzerinde birikmiş bulutlara ve güneşin bulutların üzerindeki pembe turuncu dansına baktım. Kalbim hiç söz etmedi. Kalbimi Tutan El’i anlatmaya sözüm yetmedi. Wahe guru. 🌻☀️ 25 Ekim 2018, Fethiye Kundalini Yoga Eğitmen Eğitimi by Simrit Kaur Erika’nın Gülü’nü koydu kabın içine Simrit (@kundalini_pilgrim). ‘Bu bitkinin evi çöldür. Tamamen kurumuş gibi görünüyor değil mi?’ dedi. Herkesin gözleri içine kapanmış, sararmış yapraklarıyla kuru bir çalı parçası gibi görünen ‘çiçek’te. Çiçek demeye hele gül demeye bin şahit ister. Eline sürahiyi alıp ‘Şimdi su vereceğiz gülümüze’ dedi ve suyu boca etti bitkinin üzerine ve yavaş yavaş kollarını açmaya başladı bitki, uykudan uyanır gibi. ‘Kalp de kurur bazen’ dedi. ‘Kalp kurur ve biz bir daha yeşillenemeyeceğini sanırız. Sanırız ki bir daha gülümsemek, yumuşamak, hissetmek mümkün olmayacak. Oysa ihtiyacımız olan sudur. İhtiyacımız, kalbimizde kuruyan Erika güllerini sulamaktır.’ Kundalini Yoga iki şeyle ilgilenir: Dayanıklılık ve Hassasiyet. Hassasiyet gerekir çünkü gülümüzün yeşilliğinden biz sorumluyuz. Dayanıklılık gerekir çünkü gördüklerimize katlanmalı, deneyimlediklerimizi, şahit olduklarımızı sindirip yeşil kalmaya devam etmeliyiz. ...İçinde yaşadığımız dönemde iki tür insan var: Hassas olanlar ve bu hassasiyete, hissettiklerine dayanamayıp onları bastırmaya, kendini hissizleştirmeye çalışanlar. Diğeri ise tamamen uykuda olanlar. Kundalini Yoga ile biz hassasiyetimizi, dayanıklılıkla birlikte artırıp uyanmak, deneyimlediklerimizin içinden bundan aldığımız güçle geçmek üzere ellerimizi kalbimizin önünde birleştiriyoruz.’ ‘Neden korunma mantrası ile açıyoruz çalışmalarımızı? Neden çağlar boyunca tüm evrenin merkezindeki gerçekliğe sesleniyor, O’nun önünde eğiliyoruz? Bunu en çok kendi ego direncimizden kendimizi korumak için yapıyoruz. Çünkü gördüklerimiz karşısında her şeyden çok egomuz dirence giriyor. Ve aslında biz o gerçeklikle olan bağımıza sesleniyor, kendi özümüzün önünde eğiliyoruz. Çünkü geriye kalan her şey ezberden ve kalıplardan ibaret.’ Bugün sabah pratiğinde bu direnci sıkı sıkı ve sevgiyle sararak eritmeye; bir kez daha mutlulukla kendi arama girmekten vazgeçmeye niyet ettim. Niyetimin önünde gün doğarken eğildim, eğildim, eğildim. Kalbim şükürle dolup taşıyor. ❤️ Sat nam. Wahe guru. 24 Ekim 2018, Fethiye Kundalini Yoga Eğitmen Eğitimi by Simrit Kaur |
Nur Taran
|