Gözlerimi kapadım. Ellerim motorun direksiyonunda, Ocak ortasında tatlı bir yazdayım Kulağımda kulaklıklarım ve Kuşların Dönüşü Çalıyor içime doğru. Boynuma bir şal attım, motorda giderken rüzgarda uçuşmasına bayılıyorum Kanatlarım olduğunu, kalbime kuşların döndüğünü, uçabildiğimi hatırlatıyor bana şalım Bir an için gözlerimi kapıyorum, sadece bir an için Hareket halinde mutluluğu iliklerime kadar hissetmek ve hatırlamak bana sonradan iyi gelecek biliyorum Zamanı geldiğinde kullanacağım bu hissi diyor kalbim, alelacele kaydediyorum. Yanımdan kafasında kilolarca ağırlık taşıyan Hintli kadınlar geçiyor ‘Omuzlarımda hayatı taşıyordum; hepsini bırakıyorum’ diyorum kadınlara selam verirken ‘Merhaba aynalarım! Elbiselerinizdeki renkleri kalbime çaldım bugün!’ Evet, itiraf ediyorum: Yaşamayı deli gibi seviyorum! Hayat sevgilim! Sevgilim hayat! Ve beni bırakma hayat! Ve bana kollarını aç hayat! Kollarımı açmama yardım et hayat! İçimdeki çocuk dans ediyor motorla tıngır mıngır ilerlerken Kuşlar dönüyor Turuncu renginde hissediyorum Turuncu bir sıcacıklık Turuncu bir kutlama, turuncu bir kendi hayatımdan memnun olma hali Turuncu bir şükür. Büyük banyan ağaçlarının yanından geçiyorum. Kökleriyle iniyorum dünyanın kalbine Kalbimdeki kuşlar ağaçların dev dallarının üzerime sarkıttığı gölgelere konuyor Yol kenarında adamlar kafayı çekiyor. İnekler turuncu sıcağın içinde otluyor Üzerimde kartallar uçuyor. Gözlerim gördüğü her şeyi öpüyor. Hayatta hep ilerlesem böyle diyorum. Evden sonsuzluğa doğru, kalbimden kendime doğru hep ilerlesem, durmasam hiç olmaz mı? Kendi içimdeki orkestra ile böyle turuncu turuncu Böyle rüzgarda şalım uçarken Ve böylesine özgür, kendimle el ele. Hindistan’da motor üzerinde uçuşan ben gelip kalbime dokunuyor Yüzüme bir gülümseme konuyor. Anı dokunacak yeri biliyor. Kalbim parlıyor İstanbul’da rengarenk bu bahar gününde Yeni ben titreşiyor kalbimde. Gel diyorum, yola çıkmaya hazırım seninle. Gel diyorum, özledim seni içimdeki seyyah. Kendime doğru bir yola daha çıkmaya hazırlanıyorum Kalbimde yine uçuşan şalım, elimde hayatımın direksiyonu, içimde heyecanla zıplayan bir çocuk Turuncu renginde hissediyorum Turuncu bir sıcacıklık Turuncu bir kutlama, turuncu bir kendi hayatımdan memnun olma hali Turuncu bir şükür. İstanbul-Nisan 2018
0 Comments
Kendime yakından baktıkça görüyorum ki kırılmaktan ve ihanete uğramaktan çok fazla korkuyorum. Birinin gelip kalbimi acıtması, bana hali hazırda taşıdığım yaralardan daha fazla yara vermesi ihtimali bile kendimi kapatmama neden oluyor. Peki buna sevgili kalbim ne diyor? Bu son dönemin gündemlerinden biri de yine güven konusuyla paralel olarak sorguladığım, kalbin açık tutulması ya da koruma altına alınması mevzuu. Kalbini açmakta ve kalbine birini kabul etmekte zorlanma halleri. Bunu deneyimlemekle ve bunu yaşayan kişilerin hayatında olmakla ilgili pek çok farklı görüş dinliyorum ve okuyorum. Hem ben deneyimliyorum bu zorlanma halini hem de çevremde deneyimleyenleri gözlemliyorum. (Elbette böyle çünkü aynalarımla yaşıyorum.) Bu yazıyı okuyan sevgili, senin de benim de hayatımızdan bir sürü ilişki geldi geçti. Kimi kaldı, kimi gitti. Zamanlı, zamansız. İsteyerek, istememize rağmen belki. Annemiz, babamız, kardeşimiz, kuzenlerimiz, akrabalar, dostlar, sevgililer, gitmeyecek sandıklarımız, sonsuza dek güvenebileceğimizi düşündüklerimiz ve her türlü zorluğu aşarak hayatımızda kalanlar, düş kırıklıkları, beklentiler ve alınan ego kararları. Bu arada incindiğimiz gibi, muhtemelen incittik de. Yogi Bhajan’ın dediği gibi ‘Mükemmel şekilde kusurluyuz’ zira. Fakat görüyorum ki bazı insanlar bu incinme ve incitme hallerini kolaylıkla geride bırakırken bazıları ise kendisini korumak için bu tarz incinmelerden sonra ciddi kararlar alıp kalbinin çevresine duvarlar örüyor. Huffington Post Marry Pritchard’ın makalesini okurken, Pritchard’ın bu konuda 3 ayrı yaklaşım tanımlaması yaptığını gördüm ve öncelikle seninle bunu paylaşmak istedim. Sence ilişkilerinde hangi yaklaşım sana daha uygun?
Üçüncüyü seçtiysen ilişkiler konusunda hayata ve kendine dair güven sorunların olabilir. (Türkiye’deki bu kolektif bilinçle yaşayıp da kimin böyle sorunları yok o ayrı mesele…) Yine de daha derin bir bağ kurma konusunda çaba sarf ediyorsun. Kalbin yarı randımanlı da olsa, bazen fazla da üstelese denemeye yine de açık. Kendini sevme konusunda dengelenmek sana iyi gelebilir. Biraz Kundalini Yoga ile işin tamam 😊 Hmmm peki ikinciyi seçtiysen? Sevgili, ikinciyi seçtiysen, klübe hoş geldin. Sen de kalbinin çevresine incinmemek üzere duvarlar çekip, kalbini koruma altına almış olanlarımızdansın. Kalbinin Koruma Altında Olması Ne Demektir? Bir insanın kalbi koruma altındaysa o insanın geçmişte çok fazla hayal kırıklığı yaşadığını ve karşısındakine kendini olduğu gibi açma, karşısındakine güvenme konusunda zorluk çektiğini söyleyebilirim. Nereden mi biliyorum? Elbette kendimden. Biliyor musun? Bana bir sürü mesaj geldi kendimi açıkça yazmaya başladıktan sonra ve ben bir karar aldım. Bu hayatta içinden geçtiğim tüm süreçleri bu blogta paylaşacağım. Sadece yaşanmış olmakla kalmasınlar, paylaşılmış, üzerinde ağlaşılmış ya da gülüşülmüş de olsunlar diye. Dürüstçe söylemek gerekirse, kendimi her zaman kalbi çok açık bir insan olarak düşünmüşümdür. Bu durum, özellikle kurumsal hayatımda ya da eski arkadaşlık ilişkilerimde dalga konusu bile olmuştur zaman zaman. ‘Yazık Nur’ demişlerdi örneğin bana bir keresinde. Kimseye kıyamıyorum diye. Baya bildiğin dalga konusu olmuştu bu. ‘O yufka yürekli hayatta olumsuz bir şey söyleyemez’ dediklerine, ‘Sen zaten affedersin’ diye göz devirdiklerine falan defalarca şahit olmuşluğum var. Hayatının bir döneminde insan kendisini başkasının gözünden tanımlıyor biliyorsun. Kendimi hippi zannetmeme şaşırmamalı bu yorumların ardından. Gerçek Şu: Kırılmaktan Acaip Korkuyorum Oysa kendime yakından baktıkça görüyorum ki kırılmaktan ve ihanete uğramaktan çok fazla korkuyorum. Birinin gelip kalbimi acıtması, bana hali hazırda taşıdığım yaralardan daha fazla yara vermesi ihtimali bile kendimi kapatmama neden oluyor. Kalbini koruma altına almış olan insanların genelinin olduğu gibi ve benim taşıdığım en temel kaygı karşımdaki kişiye kendimi olduğum gibi açarsam incinebileceğime dair duyduğum o dayanılmaz ikilem. Daha önce de güvendiğim ve daha önce de incitildiğim için hep savunmada duran, beni hep uyaran sonsuz bir negatif zihin performansının altında ezilen neşem, hevesim, kendimi akışa bırakma potansiyelim. Sonuç itibariyle tek başınalığa ya da yalnızlığa çekilmem ve ilişkilerimi daha yüzeysel tutmaya meyletmem. Tabii ki hayatımızda tek başımıza var olmamız son derece gerekli. Fakat kendimizi yalnızlığa mahkum etmek? Bu geçmişte verdiğim ve yanlış bulduğum, yanlış olduğunu gördüğüm kararlardan ötürü kendimi cezalandırma biçimim olabilir mi? Bunu fark ettiğimden beri kalbimi sürekli korumaya çalışmanın bir hayli ağır bir meşgale olduğunu da görüyorum. Sanki kalbim parlayacak, sanki hafifleyeceğim fakat bu korkular beni sürekli eteklerimden çekiştiriyor gibi. ‘Sevmiyorum kimseyi’ gibi de değil. Resmen çok sevmekten, çok alışmaktan, teslim olmaktan, kalbimi, hayatımı bütünüyle bir başkasına açmaktan korkuyorum. Hep bir ihanet korkusu, hep bir aldatılma, sınır ihlali, kandırılma endişesi. Hep bir ‘Fazla samimiyet tez ayrılık getirir’ inanç kalıbının durduk yere hortlaması. Benim için olduğu kadar çevremdeki insanlar için de zor bir durum elbette. Düşünsene, bana ihanet etmeyeceklerine bir türlü inanamıyorum. İster istemez karşımdaki kişiye kendini sorgulatıyorum: ‘Acaba ben güvenilmez miyim?’ O zaman daha da derinimde suçluluk duygularıyla boğuşuyorum çünkü bir başkasını üzmüş, onu güvenilirliğini sorgulatmış oluyorum. Bu herkesten daha da uzaklaşmama neden oluyor. Bana suçluluk yaşattıkları için daha da uzaklaşıyorum ve çorap söküğü ohooo uzayıp gidiyor. Psikolojik araştırmaları okumaya devam ediyorum bu konuda: ‘Kalbini koruma altına almış kişilerin yalnızca başkalarına değil kendilerine ilişkin de güven sorunları olduğu için karar aşamasında çok daha fazla zamana; geçmişte yaptıkları ‘yanlış seçimler’ dolayısıyla kararlarını defaen gözden geçirmeye ihtiyacı duyduklarını’ görüyorum. Zaman ne kadar uzun ve ne kadar kısa ve ne kadar muğlak bir tabir. Yine de içim rahat ediyor. ‘Geri döndürülmesi imkansız bir şey değilmiş bu’ diyip biraz rahatlıyorum. Bir yandan da geçmişte kalbimi kıranlara, hepsine tek tek yeni baştan öfkeleniyorum. Sonra ‘Her şey olması gerektiği gibi oldu, almam gereken dersleri fazlasıyla aldım’ diye kendimi sakinleştiriyorum. Bazen de ‘Ben kendi kendime yeterim. Hindistan’a gittim, hayatta kaldım. Yanımda kim vardı? Kimse! Benim kimseye ihtiyacım yok!’ diye ego patlamaları yaşıyorum. Sonra yine hayatımdaki dostların kalbimi ısıttığı anları hissediyorum ve pişman oluyorum böyle dediğim için. Diyorum ya zihnim bir onu diyor, bir bunu. İhtiyaç duymakla; hayatında dostların ya da bir sevgilinin varlığını istemek arasındaki farkı fark ediyorum. Bunun sağlıklı olduğunu hissediyorum. Sonra meditasyona oturuyorum ve kalbime soruyorum: ‘Peki bunun hayatıma yansımasını nasıl önleyebilirim?’ Cevap geliyor: ‘Adım adım. Dönüşüm, geçmişle helalleşmek, ancak sabırla olur. Sabırla, küçük adımlarla. Koştuğunu hissedersen yavaşla. Çok yavaş olduğunu görürsen kendini yüreklendirmekten korkma. En verimli alan, kırılganlık alanın. Bunu söylemez misin hep? Anda kalıp hissettiklerinin karşındakinden mi geçmişin yansımasından mı kaynaklandığını gözlemle. Kalbinin kapanmakta olduğunu fark ettiğinde, içine kapandığında kendine şefkat göstermeye cesaret et ve çevrendekilere zamana ihtiyacın olduğunu dürüstçe söyle. Bunda hiçbir bencillik yok, korkma. Yaranı iyileştirmeye öncelik vermek bencillik değil. Uçaklarda ne diyorlar? ‘Maskeyi önce kendine, sonra yanındakine tak.’ Her fark edişinde önce kendi yaralarını şifala. Aceleye getirme. Sen geçmişteki sen değilsin. Yansımaların da aynı olamaz. Biliyorum çok incindin. Biliyorum korkmak için nedenlerin var. Burada tam da onları şifalamak üzere duruyorsun. Her korktuğunda kendinin yanında ol. Kalbin senindir. Kalbinin sahibi sensin. Kalbin, senin istediğin oranda şifalanır, kapıları istediğin kadar aralanır. Ama bil ki karşındaki de sensin. Karşındakine karşı duyduğun her sakınma, her korkunun kaynağı sende. Yok, diyorum ya, dalgalanmalar olduğunda acele etme. Önce rahatla. Sonra adım adım kökün kendini şifalamasına izin ver. Gözlemle. Gözlemle. Gözlemle. Sabırla. Şefkatle. Sevgiyle. Anlayışla. Önce kendine, sonra sen olan karşındakine.’ Sat nam. İstanbul, Nisan 2018 |
Yazar'Benim gibi kendisini azıcık da olsa garip hisseden birileri varsa bu satırları okuyan bilmeli ki: Ben, Ben'im, Biz, Bir'iz ve hayatın tek anlamı Ol'duğum(uz) gibi Ol'abilmek. Arşivler
Mayıs 2020
Kategoriler |