Sevgilim, kalbim ♥️ Kendi kaosundan, krizlerinden, karanlığından geçerken kendini kaybolmuş, saplanıp kalmış ve çaresiz hissedebilirsin. . Geçmişte, spiritüeller bu karanlık duygulardan ‘arınmaya’ çalıştı ve bu yalnızca her şeyi daha kuru ve gerçekten, hayattan uzak bir noktadan izlemelerine neden oldu. Onlardan kurtulmaya çalışmak kendi içini boşaltmak gibi. . SEN BOZUK DEĞİLSİN 🌱 Karanlıktan geçtiğin için, öfkeyi, kıskançlığı, utancı, suçluluğu, isteksizliği, yorgunluğu, bezginliği hissettiğin için kendini bozuk ya da iflah olmaz hissetmeyi yavaşça bırakmaya niyet et. Anla: İnsansın. İnsansın. İnsansın. 💫 . Karanlığında debelenme sevgilim. Aç kollarını kendine sıkıca sarıl ve ışığı davet et. Daha fazla ışığın gelmesinin tek yolu karanlığına şefkat göstermek. Yorgunluğuna rağmen sarılmak kendine en acıyan yerinden. Duygularını körüklemek yerine onlara evine gelmiş misafirler gibi davran ve bunu hisseden yanına fısılda: ‘Seni anlıyorum.’ ‘Seni ve acını görüyorum.’ ‘Ben yanındayken tüm duyguları yaşaman güvenli.’ ‘Zamanında böyle hissetmiştin ama hala böyle hissetmeye ihtiyacın var mı?’ ‘Senin için ne yapabilirim?’ Ve derin nefesler al bunları söylerken. Bedeninde karanlığın sıkıştırdığı yerlere doğru nefes al ve gevşet kendini. . Denge hali geldiğinde o zaman yükseltici duygularına dokunabilirsin işte. Çünkü o duyguları karanlıkta tutan bileşenleri yüzeye yani ışığa davet ederek bertaraf etmiş olursun. Ve yol böyle devam eder. Sabırla. Şefkatle. Yükselerek. . İllüstrasyon: bedelgeuse.
0 Comments
Şehrin eski binalarının üzerine müzik serpiyorum,
Dökülmüş sıvalarına, çukurlu yollarına, Sevimsiz bir dev gibi yükselen yeni apartmanlara; Şalvarla dolaşan, beyaz eşarplı kadınlarına, ve saçları fönlü olanlarına, Çocuğunu çekiştirenlerine, Mobiletinin hemen yanında, kahvehanelerde sigarasına sarılan ve koşuşturan adamlarına, Pazar yerlerine, Çaycılarına, esnaflarına ve çarşılarına, Yolun yanında uzun bir kolye gibi uzanan turunç ağaçlarına, Antik şehre, Bulutların ardındaki güneşe, Kahverengi, sarı ve yeşilin her tonundaki dağlarına, Taşları ayıklanmış tarlalarına, Bir dolmuşun içinde, Çocukluğumun Aydın’ına müzik serpiyorum. . Ve bu kez bambaşka gözlerle bakıyorum geçmişimin izlerine. Çocukluğum, ergenliğim ve her geliş gidişimde yaşadıklarım, Neyi görmek istersem onu görüyorum, Görmek istediklerimle müzik serpip, Kendi oyunumu oynuyorum. . Göğüs kafesimin içinden bakıp görüyorum sevgilim, Daha hafifim artık, Artık daha hafifim. . 29 Ocak 2020. Aydın. Hayatın telaşı terk edip gitseydi seni, Ödenecek faturalar, kiralar, Yanıtlanacak e-mailler, Aklında dönüp duran felaket senaryoları, Korkular, Endişeler, Riskler, Analizler, Beklentiler, Özlemler uçup gitseydi şimdi, Acıkmasaydın da mesela hiç, Geçmişin peşini bıraksaydı, Gelecek diye bir şey olmasaydı, ‘Kim olurdun?’ dedi. Ne kalırdı senden geriye? Seni sen yapan ne? . Ocak 2020. Avucuma düşen tüyleri ceplerime sıkıştırdım, Kalbimin fermuarı sonuna kadar açıktı. Oradan dışarı çıkan ışıktı. Umut, karnımdan boğazıma doğru dans ediyor, Yorulsa da yeniden kalbin ritmine tutunuyor. Her dalga yükseldiği gibi alçalıyor. Denizlerin eteklerinden minik taşlar topluyorum ondan. Dalgaların inişine ve yükselişine şahitliklerine güvendiğim için, Hatırlamak için. İndiğim yerden yükseleceğimi ve yükseldiğimde yeniden inebileceğimi. Hayatın inişlerini ve çıkışlarını hatırlamak için. Zeytin ağaçları yaz kış hep yeşil Dallarına baykuşlar saklanmıştı, gece vakti gördüm. Dünya yanarken bazı şeyler yeşil kalacak sevgilim, Silahlar, bombalar patlarken birileri hep kalkan olacak iyi olana, Biz yeşil tutacağız onları, Kuruyan, yanan ne varsa ellerimizle, gözlerimizle, sözlerimizle, şarkılarımızla koruyacağız. İyileşmeye inanıyorum, kabusları hayra yormaya. Cebimdeki tüyleri sarıldığım kalplere kanat yapmak için biriktiriyorum Artık başka öykülerin kalemi olmaya doğru kulaç atıyorum. Aydın, Ocak 2020. Eser: Abdülmecid Efendi Köşkü-İçimdeki Çocuk Sergisi en kendimi alıp, içimin ve dışımın farklı yerlerine çok taşıdım sevgilim. Doğduğumdan beri kendimi taşımayı öğretiyorum kendime, Ve anladım ki sık sık başkalarının duygularını kendimin sanıyorum, Sırtımda dünyayı, ciğerimde başka nefeslerin ritmini taşıyorum zaman zaman. Bazense bir kuş gibi hafifim, Yanında oturuyor gibi görünüyorum belki sana, Oysa ben maviye boyalı devranda bembeyaz kanat çırpıyorum. Zihnimin kıvrımlarında, iyi bildiğim ve yeni inşa ettiğim yerler var. Özgürlüğümün, zihnimdeki o kıvrımlarda yalnızca bana ait bir senfoni olduğunu anlıyorum. Enstrüman, nota, şef, ses, hepsi ben. Beklentisizce sevmeyi hayattaki beklentilerimden ayırmayı öğreniyorum. Sevginin o değişmez özünde kalıp Kendi ihtiyaçlarımı aynı sevgiyle karşılamayı. ‘Seni kendimden ayırmıyorum, kendimi senden anlıyorum.’ Yol böyle ilerliyor, virajlı virajlı. Ben böyle büyüyorum. Sıkıldım beylik laflarından insanların, Çok spiritüel genellemelerden sıkıldım. Aynı kutuya sokmak isteyen yollar da insanlar da bana göre değil. Hiç bana göre olmadı aslında. Uyumum, vahşiliğe gösterdiğim saygıdan. Satır araları olmayan, başka anlamlara gelmeyen cümlelerle, Dosdoğru, dümdüz, olduğu gibi konuşuyorum seninle. Olduğum gibi duruyorum karşında. Hüznümle, kahkamla, aklımın almadığı ve kalbimin bildiği ile. Öyle olduğum gibi. İzmir-Aydın Ocak 2020. |
Yazar'Benim gibi kendisini azıcık da olsa garip hisseden birileri varsa bu satırları okuyan bilmeli ki: Ben, Ben'im, Biz, Bir'iz ve hayatın tek anlamı Ol'duğum(uz) gibi Ol'abilmek. Arşivler
Mayıs 2020
Kategoriler |