Uzun, upuzun ve içindeyken yüzlerce kez deri değiştiğim bir ilişkiyi geride bıraktım. Aylar oldu, acısıyla daha yeni yeni yüzleşebiliyorum. Böyle zamanlarda önce hayatta kalmaya odaklanıyorum sanırım, bir yolunu bulmaya. Bu yazıyı da tam olarak o ‘Bir yolunu bulmak’ ifadesi üzerinde durmak için yazıyorum. İşte kendime notlarım… Birgün’de Dış Haberler’de çalışırken editörüm Ercan Güler bir gün bu yazdığıma benzer yazılar yazacağımı bana söylemişti ve ona bir hayli sinirlenmiştim. Nasıl yani dünya meselelerini değil böyle ‘kişisel gelişim’ temalı yazıları mı yazacaktım!? Iyyyyy! 😊 Kendime de spiritüelliğe de hayli mesafeliydim o zamanlar. ‘Alayına atar, topuna gider!’ şeklinde yaşıyordum 😊 Şimdi çok garip geliyor o kadar uzak olmak kendimden. Dünyayı değiştirmenin yolunun kendimi dönüştürmekten geçtiğini anlamam zaman aldı. Ne diyeyim, insan dediğin değişiyor. Dürüst olmak gerekirse ‘Hayatını olumsuz etkileyen bir konuyu çözmek üzerinde atılması gereken bilmem kaç adım’ içerikli yazılara bayılıyorum. 😊 Çocukluktan beri bol sınava maruz kalmış biri olarak hap bilgilere tabii ki eğilimim var. Öte yandan yine tabii ki hayat hap bilgilerle çalışmıyor. Çok daha kapsamlı ve mucizevi bir yapısı var. Bu yazıyı hiç bilimsel olmayan, hayatta bulunduğum şu noktada, kendi deneyimlerimden ve çevremdeki dostlarla paylaştıklarımızdan kendime çıkardığım özeti (hap bilgileri) yazdığım koca bir sübjektif yazı olarak okuyun lütfen. Zamanla buraya cümleler eklenir, zamanla buradan cümleler çıkartılır belki. Kim bilir? Neyse… Sadede geleyim. Uzun, upuzun ve içindeyken yüzlerce kez deri değiştiğim bir ilişkiyi geride bıraktım. Aylar oldu, acısıyla daha yeni yeni yüzleşebiliyorum. Böyle zamanlarda önce hayatta kalmaya odaklanıyorum sanırım. Ondan önce de uzun, upuzun ilişkileri geride bırakmıştım. Hepsi farklı acıttı içimi. En sonuncusu hep en çok acıtmış gibi geliyor. Belki de doğrudur, bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da her dip ziyaretinden sonra tekrar sıçrayıp yüzeye doğru yüzmenin ‘bir yolunu’ buluyorum. Tam bir ‘survivor’ım anlayacağın. Hayatta kalmak en iyi becerdiğim şeylerden biri. Neyse ki. 😊 Bu yazıyı da tam olarak o ‘Bir yolunu bulmak’ ifadesi üzerinde durmak için yazıyorum. Belki sen de aynı süreçlerden geçiyorsun, belki benim deneyimim sana da yardımcı olur. Sanki böylece boşu boşuna yaşanmış olmaz bu acı. İçimden öyle geliyor… İşte kendime notlarım… 1- İlişki=Spiritüel Öğretmen İlişkiler, kalbini, en kırılmaya müsait haliyle, bir başkasına açtığın çok kıymetli öğretmenler. Zira, kendini tanıma yolunda yürüyen için gözünün değdiği herkes ayna. Hani derler ya ‘Elçiye zeval olmaz.’ İçinde bulunduğun ilişkiyi hayatında senin yarattığını öncelikle kabul et. Kendi yaratımında, kendi aynana bakarken neler öğrenmen gerektiğini kendine sor. Spiritüel öğretmenler yalnızca matlarda çıkmaz karşına. Sevgilin, en önemli öğretmenin. Öğrenmek için kalbinin kulaklarını sonuna kadar aç. Fransa’da aldığım Kundalini Yoga Eğitimi’nde Karta Singh bana ‘İlişki, en yüksek yogadır’ demişti. Çünkü en çok kırılgan olduğu yerde tepkisel hale geliyor insan. Verdiğin her tepki sana kendini yakından tanıtabilir, bunu hep aklının bir yanında tut. Bunu hep izle. İşin içinde duygular olmadığında bilgileri hatırlamak güzel. Koşulsuz sevgi, dürüst olmak, gerçeklerle yüzleşmek, kendine yaklaşmak, dönüşüm… Bunlar dile kolay da deneyimlerken nasıl? İlişki senin için ne demek ve sen kimsin ilişkinin içindeyken sor bakalım kalbine. Yanıtları yazarak ver kendine. Unutma ilişki=spiritüel öğretmen. 2- Ayrılığa da ilişkiye de karar verirken içindeki dengeleri yakından incele. Gerçek bir ilişkide, bal ayı aşaması geçtiğinde yukarıda bahsettiğim dile kolay tanımların tümünü hayatına uygulaman gereken duraklara geliyorsun. O duraklardan bazen doğru yerlere giden araçlara biniyorsun bazen de kayboluyorsun vardığın yerlerde. O zaman sor kendine, karşındakini suçlamadan, her bir sorunun yanıtını hayatla ilgili duruşunda arayarak: Kendin gibi olma alanın var mı ilişkide? (Ve tabi ilişkide kendin gibi olabilmek senin için ne demektir?) Hayatının merkezinde hanginiz duruyor? Sen mi? O mu? Alıp verme dengenizi sürekli kafana takıyor musun? Kendi içinde güvende misin, huzurlu musun ve bunun ilişkinle herhangi bir ilgisi var mı? Gelecek planları yaparken heyecan mı duyuyorsun yoksa korku mu? Ortak arzularınız var mı? Ortaklaşamadığınız yerlerde birbirinize alan tanıyabiliyor musunuz? Bunlar benim şu satırları yazarken uydurduğum sorular. Yaşadığın ve kalbini acıtan konulara göre, kendin için sorular yaz. Ve yanıtları verirken şunu hatırla: Önemli olan yaşadığın deneyimden kendini keşfederek çıkmak. Kendinin yanında olmak. Bu da deneyiminin kaynağını şifalamak için kendine karşı dürüst olmaktan geçiyor. Örneğin ‘Güvende hissediyor musun?’ sorusunun yanıtını araştırırken kendi içinde, çıkan yanıt aslında senin o insandan ziyade hayata güvenmediğin yönündeyse kendine: ‘Evet, ben hayata güvenmiyorum ve bunu ilişkime yansıtıyorum. Hayata güvenimi tazeleyeceğim’ demekten de bu konuda vazgeçmeden çalışmaktan da çekinme. Öte yandan kendini yakından incelediğinde ilişkide olduğun kişiyle uğradığınız duraklarda kayboluyorsan tekrar tekrar, ayrı ayrı yönlere doğru gidiyorsa hep otobüsleriniz ve hayat deneyimini açıklıkla, kalpten kalbe bağlanıp paylaşamıyorsan karşılıklı veda etmek özgürleştirici olabilir her ikiniz için de. Ne zaman veda etmen gerektiğini bil ve hatırla: Bazen başkalarına ‘Hayır’ demek, kendine ‘Evet’ demek anlamına geliyor. 3- Çivi çiviyi sökmez Ayrıldığında sana ‘Ya boşver ya çivi çiviyi söker’ diyen birileri varsa çevrende onlara kulak asma. Allah aşkına çivinin çiviyi söktüğü nerede görülmüş ki? Bir çivinin üzerine başka bir çivi çakılır mı dene de gör. Çakılmaz. Önce çiviyi olduğu yerden çıkarman gerekir. Çivi duvardan çıkınca ne olur? Boşluk kalır yerinde. O boşluğa çivi çakılır mı? Çakılmaz. Önce boşluğu sıva ile doldurmak gerekir. O sıvanın kurumasını beklemek gerekir. Bunun için sana zaman gerekir. Yani neymiş? Çivi çiviyi sökmezmiş. 4-Acını görmezden gelme. Ama acının kölesi de olma. Vedalar acıtabilir. Gerçek ilişkilerde vedalar acıtır da. Bundan daha doğal ne olabilir? Acına alan açmak, üzüntüne, öfkene ve bunlarla gelen tüm duygulara saygı göstermek senin görevin. Duygularını asla görmezden gelme. Onlarla kal, onların temeline in. Duyguların altında sana dair deniz derya bir bilgi hazinesi var. Duygular, sana seni tanıtabilir. Öte yandan ‘Acı kaçınılmaz fakat acı çekmek tercih meselesi.’ Bunu ‘Acını bir süre sonra bastırmalısın!’ anlamında söylemiyorum. Yoğun acı döneminden sonra acı çekmek konfor alanı haline gelebiliyor. O zamanlarda acıyı kesmek yerine zihnin dikkatini başka yönlere çekmek, acıyı üretime dönüştürmeyi denemek faydalı olabiliyor. Ben kalbimi acıtan duygularla şöyle ilgileniyorum:
5- Geçmişte acıtan ne varsa o anılarla helalleş. Eski ilişkinde deneyimlediğin ve ‘olumsuz’ iz bırakan anlarla uzlaşma noktasını bulmak ilerleyebilmek için çok gerekli. Bunun için o anlara giderek, o anların hislerini bütünüyle yaşamak ve orada sıkışıp kalmış duyguları açığa çıkarmak gerekiyor. Bunu kendini doldurmadan sadece serbest bırakma egzersizi olarak yap. Doğada yaparsan işin çok daha kolaylaşır. Bazen çok cool olmak adına kendini kendine bile ifade etmeme yoluna gidiyorsan bil ki bu kibirden başka bir şey değil ve bu duygular dönüp dolaşıp sana depresyon, nedeni belli olmayan iç daralmaları şeklinde geri dönecek. O anılara dön ve o anıların sana öğrettiklerini bulup kendinin ellerinden tut. Anılarınla helalleş. Oradaki acıdan öyle çok korkuyorsun ki bazen sırf o acıdan geçmemek için hayatı yaşamayı erteliyorsun. Her acı geçiyor. Her acı geçiyor. Her acı geçiyor. Kundalini Yoga’dan da bunu biliyorsun 😊 6- Kendi boşluğunun içinden geçerken kendini biraz daha tanı… Acı anlarından sonra boşluk alanı geliyor çoğu zaman. Kendini şifalama sürecine giriyorsun. O süreçte kendine şu soruları sor ve yanıtlarını yine kendine yazarak ver. Ardından nötr olarak sana alan tutabilecek biriyle karşılıklı olarak konuşup bu soruların üzerinden geçebilirsin: İlişki ne demektir? Hayatında neden bir ilişki istiyorsun? İlişkideyken sen kimsin? İlişkideyken kendi merkezinde misin sevgilini/eşini mi hayatının merkezine koyuyorsun? Birlikte yaşadığınız hayat seni yükseltiyor muydu aşağıya mı çekiyordu? Neden? Kabul görmek ve onay almak ilişkide nasıl bir rol oynuyordu? Onay ve kabul uğruna kendinden ödün verdin mi? Söz vermek, taahhütte bulunmak sana kendini nasıl hissettiriyor? Gelişme alanlarında desteklendin mi? Onu gelişme alanlarında destekleyebiliyor muydun? Başkalarıyla olan ilişkisi sana kendini nasıl hissettiriyor? Kendi yeterlilik ve değerlilik hislerin ne durumda? Terk edilmekten korkuyor musun? Ya tercih edilmemekten? Koşulsuz sevgi nedir senin için? Sınırların neler ve ne kadar esneksin, ne zaman esneyebiliyorsun? Neden? İlişkilerde seni en çok sıkan/en sevdiğin şeylerin listesini yapabilir misin? 7- İlişkilere inanmaktan vazgeçme, kalbine sahip çık Kendinin, düşünce kalıplarının izleyicisi olmaya devam et fakat geçmişin seni yönetmesini izin verme, ön yargılı olma. Her gün yeni, her gün bir diğerinden bambaşka. Hayata şans vermekten, aşka inanmaktan, kalbine sahip çıkmaktan vazgeçme. (Zaten çok romantiksin, istesen de vazgeçemezsin 😊) Kalbin başkasında kalmasın, kalbin senin evin. O hep sende kalsın ama paylaşmaktan korkma kırar biri yeniden diye. Hissedebilmek güzel çünkü. Hissedebilmek, hiçbir şey hissetmemekten yeğ. Hisset. Hisset. Hisset. Minik Bir Dilek Bir sonraki ilişkimin ders olarak değil bir kutsama olarak gelmesini diliyor içimdeki romantik yine de… Usulca, tatlı tatlı 😊 Bu dilek hem senin için bunu okuyan sevgili dostum, hem de benim için. O zaman yürümeye devam edelim. Daha bilge, daha güçlü ve kendimizi biraz daha tanımış olarak. Devam edelim. İstanbul, Mart 2018
0 Comments
Leave a Reply. |
Yazar'Benim gibi kendisini azıcık da olsa garip hisseden birileri varsa bu satırları okuyan bilmeli ki: Ben, Ben'im, Biz, Bir'iz ve hayatın tek anlamı Ol'duğum(uz) gibi Ol'abilmek. Arşivler
Mayıs 2020
Kategoriler |