Uzun zamandır bir manzarayı izliyorum... içimde... göğüs kafesimde... çevresinde dönüp dolaşıp tanımlamaya çalıştığım, yükseldiğinde canım acıdığı için hemen gidermeye uğraştığım, ne zaman bitecek diye sorup durduğum yoğun bir kütleyi, bir tepeyi... izliyorum sabırla... ağır. soğuk. hareketli. Çıkılması imkansız dev bir kayaya, çıplak elle tırmanan bir adamın belgeselini izlemiştim. Önce senelerce kayayı keşfediyor, o kaya üzerinde çalışıyordu. . ‘Ben bunu mümkün değil yapamam’ düşünceleri ile boğuşmuştum bütün belgesel boyunca. ‘Ne olur ölmesin! Ne olur ölmesin!’ İçimdeki o kütleye, aynı o kayaya tırmanmaya hazırlanmış adam gibi senelerdir hazırlandığımı hissettim dün. Hazır olduğumu ve artık o yanımın ölümünü kabul ederek bu yolu yürüyebileceğimi. Ve zamansız bir zamanda izlemekten vazgeçip içine girmeye, sınırlarını aşmaya ya da üzerine tırmanmaya cesaret ettim o kütlenin. Tanımaya çalışmadan oturdum sadece. Göğüs kafesimden ipe tutunup karanlık bir kuyunun içine dalmak ama her aşamada tamamen güvende olduğunu hissetmek gibiydi. Dalga dalga hisler kaplarken bedenimi, nefes alırken derinleşmeye, nefes verirken o alanı özgür bırakmaya geçtim. Buna basitçe izin verdi kalbim. Ve sonrası boşluk oldu. Sonrası kurtuluş hissi. Sonrası veda. İyileşmeyi yürümek böyle oluyormuş demek ki dedim. Elime kalemi kağıdı alıp biraz resmini çizdim. Hafifledim. Sat nam. İstanbul, Temmuz 2019.
0 Comments
Leave a Reply. |
Yazar'Benim gibi kendisini azıcık da olsa garip hisseden birileri varsa bu satırları okuyan bilmeli ki: Ben, Ben'im, Biz, Bir'iz ve hayatın tek anlamı Ol'duğum(uz) gibi Ol'abilmek. Arşivler
Mayıs 2020
Kategoriler |