Sabah kalbinde bir sıkışıklıkla uyanıyorsan güne, göğüs kafesinde sürekli bir acı varsa, nefeslerin daralıyorsa durduk yere, olmayacak şeyleri kendine dert ediyorsan, acı da korku da var içinde. Özünün çevresine, ışığına yapışmış yara kabukları gibi… Bandajı çekmek, yaraya bakmak ve yaranın iyileşmesi için kendine sevgi ve şefkat göstermek… Seni, kalbini hafifletebilecek benim şimdilik bildiğim tek yöntem bu işte.
Kundalini Yoga’ya, şifa çalışmalarına başlamamın temel nedeni kendimi bildim bileli hissettiğim kalp acısı ve derinden gelen korkularımdı. Aslına bakarsan bunun şimdi böyle olduğunu anlıyorum. En başta hissettiğim yoğun panik ataklar, psikologların panik bozukluk diyerek özetlediği benim dile kolay bulduğum ucu ucuna bağlanan ve her biri birbirinden felaket sonlara sahip senaryolarla geçirilen uykusuz gecelerdi… Büyük bir boşluk duygusu, büyük ve yok edici bir anlamsızlık hissi… Bazen pasif bazense aktif bir volkan gibi patlayan öfke dalgaları ve onları takip eden suçluluk ve utanç duyguları. Hayattan nefret etme, hayatı ve bu düzenin sahibini suçlama ve aynı zamanda durmaksızın hayattan ve geri kalan her şeyden özür dileme hali bir yerde. Hiçbir zaman bulunduğum noktadan keyif alamama ve yetersizlik duygusundan dolayı hep daha fazlasını yapma gereği duyma, kendimi yeterince güzel, yeterince zeki, tercih edilecek kadar değerli bulmama… Bu ve bunun gibi temellerin üzerinde yükselen kesintisiz bir korku, acı karışık bir arka plan müziği eşliğinde her gün uyanmak. Melankoli, melankoli, melankoli ve kendimi kurbanların en kurbanı olarak görme… Gücümü reddetme, egomu reddetme ve olur olmadık yerde güç ve ego gösterilerinde bulunmaya çalışma. Çok sevdiğim bir dostumun dediği gibi ‘Hep bir solcu parkasıyla dolaşıp hayata racon kesme hali. Doğuştan isyankar ve aslında acaip arabesk.’ Hepsinin altında, derininde, yuvasında öğrendiğim ya da taşıdığım, aldığım (kaynağı pek çok yer olabilir) korkular ve acılar vardı; Kundalini Yoga mata oturduğum daha ilk anda bana bunları bir bir göstermeye başladı. Ne hissettin diye sorarsan, aynı anda acı ve korkuyu ama bunun yanında daha önce hiç hissetmediğim bir heyecanı, kurtuluş umudunu iliklerime kadar hissettim diyebilirim. Sonra pratiğe devam ettikçe, zaten içimde olan ve içimde taşıdığımı reddetmeye çalıştığım, hissetmemek uğruna, sırf o acı ve korku hislerini bastırmak için kendimi bir oraya bir buraya savurduğum ne varsa hepsinin ortasında durduğumu, o dağı adım adım yürümeden karşı kıyıya geçmemin imkansız olduğunu daha net görmeye başladım. Sanki bedenimin çevresinde tüm bu acı ve korkuyu taşıyarak kendimi sürüklüyordum hayatta. Hayatı yaşamaktansa, hayatta kalmaya çalışıyordum. Bunu fark etmek hayatımın en özel ve en derin deneyimlerinin kapısını açtı bana. O kapıdan girdiğimde yol hep kendime doğru aktı. Her adımda kendime, özüme, gerçeğime biraz daha yaklaştım. Anlamıştım. Kendi çöplüğümün içinde gözüme filtre takmanın bir anlamı yoktu. Sonunda takke düşecek kel görünecekti her türlü. Gerçek tüm çıplaklığı ile oradayken hangi erkek arkadaş, hangi ilişki, hangi kariyer, hangi makyaj, hangi kıyafet ya da hangi ilaç beni bu çöplükten kurtarabilirdi ki? Ergenlik yıllarında gittiğim psikiyatr ‘Bunları şifalamak için uzun yıllar psikoterapi alman gerekir onun yerine al Lustral’i olsun bitsin’ demişti. Lustral, Pasiflora, Cipralex, Prozac, Xanax ve benzeri ile geçirdiğim 17 yılın ardından Kundalini Yoga ilaçla ilişkime şöyle sağlam bir yumruk attı ve bana kendi bilinçaltıma dalma cesaretini verdi. Kendi çöplüğüme daldım… Acıya, korkuma, kederime, tutulmamış yaslarıma daldım. Küçükken ağlamamak için dişlerini sıkan çocukluğumun anılarına daldım. Daldım dediğime bakma, önce korktum, sorguladım, kaçtım, bastırmaya çalışmaya devam ettim, sonra biraz daha araladım kapıyı, sonra aralamaya devam etmek için kendime rüşvet verdim, aralandıkça dalgalarım büyüdü. Dalgalarda boğuldum ve tekrar başka bir bakış açısıyla dirildim. Bu med cezirde bir gün geldi ve tam umudumu yitirecekken bir konuşmanın ortasında normalde vereceğim bir tepkiyi vermediğimi fark ettim. Dönüşmeye başladığımı anladım, nasıl heyecanlandım, nasıl umutlandım anlatamam! Bu gazla biraz daha ilerledim, daha büyük bir acı ve korku katmanı buldum, biraz daha derine daldım. Derinleşme, sıkışma, baskı altına girme, biraz daha ilerleme, içe kapanma, kabul etme, dışa açılma, genişleme, paylaşma, yükselme ve başka bir katmana geçme şeklinde son 5 yıldır hafifleme sürecim yükselip alçalmalarla devam ediyor. Sat Hari ile bir konuşmamda ‘Neden acı ve korku var?’ diye sordum ona. ‘Pırlantanın, pırlanta olabilmesi için ne kadar basınca ihtiyaç duyduğunu biliyor musun?’ dedi. Özümü görebilmem için bunca basıncın içinden geçmem mi gerekiyordu? Benim için belki öyleydi, belki senin için öyle değil. Aslına bakarsan sonsuz olduğumuzu hatırlamak için tek ihtiyacımız olan nefesimizle bir olabilmek, hepsi bu. Ama sabah kalbinde bir sıkışıklıkla uyanıyorsan güne, göğüs kafesinde sürekli bir acı varsa, nefeslerin daralıyorsa durduk yere, olmayacak şeyleri kendine dert ediyorsan, acı da korku da var içinde. Kendi özünün çevresine, ışığına yapışmış yara kabukları gibi… Bandajı çekmek, yaraya bakmak ve yaranın iyileşmesi için kendine sevgi ve şefkat göstermek… Seni, kalbini hafifletebilecek benim şimdilik bildiğim tek yöntem bu işte. Kendi kendinin Psikoloğu Ol Kundalini Yoga’yı aktarırken Yogi Bhajan ‘Kendi kendinin Psikoloğu Ol’ derken bunu kastediyordu işte. Kendi içinde acını ve korkunu kabul edebileceğin, görebileceğin, içinden geçerek, şifalayabileceğin bir alan açmaktan bahsediyordu. Onları sıkıştırıp, bastırmaktansa açığa çıkmalarına izin vermek ve zihnin, bilinçaltının, anılarının sana anlattığı hikayeyi sakince dinlemek… Bu ara çok fazla Yeniden Doğum çalışmasının içindeyim. Diyorum ya kendimi ebe gibi hissediyorum 😊. Sadece matta benimle bu deneyimi paylaşanları değil kendi kendimi de sürekli olarak yeniden doğuruyorum. Bunu yapmamın bir nedeni var elbette. Daha önce de seninle paylaştığım gibi rahatlamayı öğreniyorum. Rahatlamakla yeniden doğmanın ne alakası var diye düşünebilirsin. Şöyle açıklayayım. Yogi Bhajan’ın 80-90’lı yıllar arasında paylaştığı bu yeniden doğum çalışmaların amacı, hem topluluğu yeni gelen Kova Çağı’na hazırlamak, onların (ve dolayısıyla bizim) sinir sistemlerini, salgı bezlerini bu yeni düzene uyum sağlayacak şekilde düzenlemek, hem de bilinçaltında biriken kolektif ve bireysel çöpleri temizlemekti. Postürlerde yoğun nefeslerle daha uzun sürelerde kalarak, bedeni belli açılarda tutup prana (enerji) akışının gerçekleşmesini sağlayarak, gongun titreşimleriyle süreci destekleyerek, rehberli meditasyonlarla çok derinlerde şifa ve farkındalık yaratarak ve tabi mantra ve mudralarla adım adım kişiyi sonuca taşıyarak bunu yapmıştı. Bu Yeniden Doğum kriyalarının her biri başlı başına olağanüstü bir senfoni. Hepsine hayranım. Bize aktardığı bu miras için Yogi Bhajan'a ne kadar minnet duysam azdır. Bu kriyaları uyguladığımda hemen takip eden günlerde ağırlıklarımı içsel olarak atmaya başladığımı fark ediyorum. Kendimi her pratikte katman katman hafifletiyorum. Hafiflemenin ilk adımı, bu çalışmaların ardından ‘fark etmeye başladığım’ beni sıkıştıran acı ve korkuların derdini dinlemek. ‘Bırak bu saçmalıkları’ falan demeden ‘Seni anlıyorum ve sesini duyuyorum. Korkunu/Acını hissedebiliyorum’ diyerek kendimi dinlemeye ve duyduklarımı yazmaya başlıyorum. Serbest yazı esnasında içimde konuşan sesleri susturmadan, bastırmadan, ne söylemek istiyorlarsa hepsine saygıyla alan tanıyarak kağıda aktarıyorum. Bunu yaparken kağıda aktardıklarımın bedenimde yarattığı değişimleri gözlemliyorum ve bilinçli olarak bedenimdeki o hisse konsantre oluyorum. Bazen derin iç çekişlerle, uzun ve derin nefeslerle, bazen bağırarak, bazen zıplayarak, bazen göz yaşlarımın akmasına izin vererek o hissin bedenimde kendini ifade etmesine izin veriyorum. Ardından yavaş yavaş, kendimi hiç zorlamadan o alanı gevşetmeye odaklanıyorum. Gevşetebildiğim kadar gevşetiyorum. Gevşemenin o alanın çevresine, ardından omuzlarıma, bacaklarıma, saç derime, yüzüme, dişlerime, çeneme yani bedenimin diğer kesimlerine yayılmasını bilinçli nefeslerle destekliyorum. Bir nevi kendi kendimin elinden tutuyorum. Bu süreçte anılar gelebiliyor. Anıların akmasına izin veriyorum. Anıların bedenimdeki yansımalarına da. Hepsini adım adım rahatlatıyorum. Aceleci davranmıyorum. Sürecin her aşamasına saygı göstermeye gayret ediyorum. Ve sonra gerçekten de bambaşka bir yaratıcılık ve rahatlama alanına giriyorum. Acı ve korkuyu bu şekilde karşılamak, bu hislerin yarattığı, daha derin acı ve korku hislerinin azalmasına ve giderek yok olmasına alan açıyor. Çünkü biliyorum ki bana hizmet etmeyen bu titreşimlerin içinden bu şekilde kendimin yanında olarak, şefkat ve cesaretle geçtiğimde bir katman daha hafifliyorum. Acının ve korkunun kendisi olmadığımı, bunların yalnızca titreşimlerden ibaret olduğunu her serbest bırakışta bir kez daha görüyorum. Karanlığa ışık, şefkat ve güven taşıyorum, aydınlanıyor. Aydınlık beraberinde neşe, yaratıcılık ve rahatlama getiriyor. Kendimizi kucaklayabildiğimiz, gerçeğimize yeniden doğabildiğimiz her ana ve buna vesile olan herkese, her şeye şükürler olsun. Sat nam. İstanbul, Nisan 2018
7 Yorumlar
Emel
3/4/2018 04:15:14 pm
Nur Hanım merhaba. Sizi şahsen tanımıyorum ancak ruhunuz ve yolculuğunuz çok tanıdık... Yazılarınız o kadar iyi geliyor ki teşekkür etme ihtiyacı hissettim 🙏 Bu arada belki bir ışık olurum diye bir tavsiyede bulunmadan edemeyeceğim. Aile dizimine katıldınız mı hiç? Eğer katılmadıysanız bütünü anlamak ve sifalanmak inanın hep eksik kalacak. Nacizeane bir öneri😊Sevgiler...
Yanıtla
Sevgili Emel Hanım sat nam.
Yanıtla
Emel
4/4/2018 10:03:37 am
Aa ne güzel bir davet :) Bu haftasonu gelemesem de bir gün muhakkak katılmak isterim. Zaman aralığı belli mi yoksa ara sıra mı yapıyorsunuz? Sat nam😊🙏
Yanıtla
Nur Taran
4/4/2018 01:08:37 pm
Sat nam :) Bu haftasonu ilk defa Güneşli Ev'de yapıyoruz. Etkinliklerden haberdar olmak istersen telefon numaranı ([email protected]) adresine atabilirsin ve seni Whatsapp grubumuza eklerim :) Sevgimle,
Yanıtla
Ugurgul
7/4/2018 12:43:28 am
Sevgili Nur Taran, yazilarinizi okurken kendi kendimle konusuyor gibi hissediyorum, o kadar samimi, o kadar icten, o kadar ben gibi:) hatta bazen arkadaslarima kendimi sizin yazilarinizla ifade ediyorum - “bak iste bende aynisini yasadim ya da yasiyorum” diyerek :) Harikasiniz, iyi ki varsiniz ve iyi ki yazilarinizi bizimle paylasiyorsunuz.. Sat Nam 🙏
Yanıtla
Dilan
28/9/2020 05:49:00 pm
Çok teşekkürler bu samimi paylaşım için. Acının ardından gelen o büyük açılımı ve genişliği hissettim yazınızda. Kendimin ve diğer her bir Can'ın da bu ferahlığı derinlerinde bulabilmesini diliyorum. Sevgiler
Yanıtla
Yanıt Ver. |
Nur Taran
|