Evrene güven’ sözü bazen gerçek manasıyla kullanılsa da bazen de New Age saçmalıklarının arasına karışıp havada kalıyor. İnsanın egosu ayaklanmış, her şeye cephe almış, savunma moduna geçmişken ‘Evrene güven’ desen ne olur, demesen ne olur? Peki, hem ihtiyaç duyduğum şeyi tepkiselleşmeden almak hem de evrene tamamen güvenmek mümkün mü? Son 3 yıldır görmezden gelemediğim, son dönemde ise artık birebir gözlerinin içine baktığım bir konu var: Hayata duyduğum güvensizlik. Geçen hafta sonu Güneşli Ev’de Kendin Olma Sanatı üzerinde çalıştık. Ben’in ve ötesinin farklı yönlerine bakarken bunun bir parçası olarak Korku ve Acıyı Serbest bırakma üzerine bir Yeniden Doğum çalışması yaptık. Onun üstüne Aile Dizimi’nde otorite başlıklı çok derin bir çalışma daha eklendi. Ve içimde bir süredir orada olduğunu bildiğim o büyük kapak ardına dek açıldı. Kendi içimde derinlerden yükselen öfke&korku&acı dalgasının boyumu aşmasını sonra da her yanıma dağılmasını iki ayağımın üzerinde durarak izledim. Öfkemi ve tetik noktalarını incelediğimde egom ‘alanıma müdahale edildiğini, sınırlarıma saygı duyulmadığını’ söylüyordu. Sen de biliyorsun,öfke varsa bir altında serbest kalmayı bekleyen bir korku var. Korkuya doğru indim. Korkunun oluştuğu yerde, çocukluğum, ergenliğim ve üniversite yıllarındaki halimle kopyalanarak uzanan ve bugünüme taşınan ‘Hayatta kimseye güvenmiyorum. Hayatta hiçbir şeye güvenmiyorum. Hayatın kendisine güvenmiyorum’ inanç kalıbını bir kez daha buldum. Burada, bu inanç kalıplarıyla, ya da içimde kendini yalnız, çaresiz, geçmişle boğulmuş, yük altında ve üzgün hisseden yanımla karşılaştığımı, o yanımla vakit geçirdiğimi çok kolay yazmadığımı ve yazması bir yana bu hislerin ve duyguların içinden kendimce zorlanarak geçtiğimi özellikle yazmak istiyorum. Bu satır aralarında bir hayli ağırlık var anlayacağın. Diyeceğim o ki, sen de zorlanıyorsan eğer bu yanınla karşılaşmakta ya da hatta korkuyorsan bundan bil istiyorum, YALNIZ DEĞİLSİN. Bunlar, gerçekten derinlerde kaldığım, bedenimi ve hislerimi her şeyi bir kenara bırakıp gözlemlediğim, şifalanmak için kendime samimiyetle alan açtığım ve bol bol yazarak, meditasyon yaparak bana acı veren ne varsa içinden geçmek için ‘sabrettiğim’ zamanlar. Geçiyor, biliyorum ama gerçek kendime ulaşmak için geçmesi konusunda sabırsızlık etmeden o halin içinde rahatlamanın bir yolunu bulmam gerekiyor. Böyle anlarda çok sıkışık ve çıkmazda hissediyorsam, öğretmenim Sat Hari’ye yazıyorum. Bu haftasonu ona şöyle yazdım: ‘Sat nam, Her zaman aynı döngü içerisinde ilerliyorum ve gerçekten hayata güvenmediğimi fark ediyorum. Bunu ne kadar şifalamak istesem de ortada bir BEN kavramı olduğu sürece imkansız gibi gözüküyor gözüme. BEN’i eritirsem de her şey anlamını yitiriyor ve herhangi biri olmak istemiyorum. Kendimi dengelemekte zorlanıyorum ve kendimi üzgün, öfkeli ve çaresiz hissediyorum. Gerçekten çok yoruldum.’ Sat Hari bana her zaman yaptığı gibi birkaç soru daha sordu ‘Hayata güvenmiyorum derken tam olarak neyi kastediyorsun? Sence neyin şifalanması ve neyin dengelenmesi gerekiyor?’ Nötr zihinden sorulan sorular her zaman bana içinde sıkışıp kaldığım yere bambaşka bir gözle bakma yetisi kazandırıyor. Öğretmenlere, spiritüel rehberlere bu yüzden ihtiyaç duyuyorum; nötr olamadığım alanlarda onlardan nötr sorular alabileceğimi bildiğim için; egomu dönüştürmek için bana yardım ettikleri için. Tek bir soru bana şunu bir kez daha gösterdi örneğin; bazen, soru ya da sorun dışımdan geliyor gibi görünüyor bana (ki dışarıdan da geliyor olabilir ama bende karşılığı yoksa hiçbir sözden tetiklenmiyorum. Bende hiçbir dalgalanma, his yükselmesi ya da duygu yaratmıyor yani.) Fakat egom ortaya atılıp ‘Sen hayata güvenmiyorsun!’ gibi büyük etkisi olacak ifadeler kullandığında ‘Hayata güvenmiyorum derken neyi kastediyorsun?’ sorusu egonun bakışlarını başka yana çevirmek açısından faydalı oluyor. Kendime sordum: Hayata güvenmiyorum ama nasıl güvenmiyorum? Bu güvensizliği nerede hissediyorum? Ve zihnim o güne kadar büyüklerimden, çevremden, arkadaşlarımdan gelen bazı cümleleri saymaya başladı: ‘Sana değil, çevreye güvenmiyorum.’ ‘Hiçbir iyi niyet cezasız kalmaz.’ ‘Güvenmemeyi, güvendiğin insanlar öğretiyor.’ ‘Hayat çok adaletsiz.’ & ‘Hayat çok acımasız.’ ‘Kimseye güven olmuyor, görüyor musun?’ (özellikle gazete okunurken, TV’de haberler izlenirken) ‘Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.’ Sat Hari’ye yazdım: ‘Hayatta hep bir şeylerin ters gideceğine inanıyorum. İyi bir şey deneyimlerken bile bunun biteceğine, bir sonu olacağına, hiçbir şeyin tam manasıyla iyi, hiç kimsenin tam manasıyla iyi niyetli olamayacağına dair düşüncelerle uğraşmak zorunda kalıyorum. İlişkiler konusunda derinleşince kendimi güvende hissetmiyorum. Her daim korunma modundayım. Negatif zihnim çok fazla çalışıyor. Aşırı endişelere kapılabiliyor ve korunmacı olup kendimi kapatabiliyorum. Bir diğer yandan, aşırı çalışan negatif zihnimin üzerini örtmeye çalışan pozitif zihnim var. Endişelendiğim ne varsa hepsinin üzerini türlü yollarla kapamaya çalışıyor. Ve bunu yapmak için tüm enerjimi kullanıyor. Ve bu sürekli arka planda devam eden çabayı gözlemleyip hayata hala teslim olamadığımı gören ve acı çeken yanım var. Aynı zamanda bilinçaltımdaki bu inanç kalıplarının kökleriyle yüzleşiyorum. Sanki çocukluğum, ergenliğim, yetişkinliğimi aynı anda yaşıyorum ve her farklı dönemim farklı bilgiler gönderiyor. Başkalarının acılarını da kendi içimde hissediyorum. Bu acının şifalanmasını ve bu dualitenin dengelenmesini istiyorum.’ Sat Hari’den gelen yanıt: ‘Pozitif alan ve negatif alan arasındaki salınımlar zihin için son derece normal bir çalışma ilkesi. Her ikisini de gözlemle, onların söylediklerine göre yaşamak ya da adım atmak zorunda değilsin. Meditasyon yapmamızın temel nedeni nötr alanı deneyimleyebilmek, bu düşüncelerden ya da hislerden uzaklaşmak değil. Orta noktada nasıl şifalanabiliriz onu görmek. Sana 4 tane meditasyon veriyorum: Sat Kriya, ‘Ben Tanrı’nın Zarafetiyim’ meditasyonu, Kirtan Kriya ve Sodarshan Chakra Kriya. Bunlar, duygularını dengelemene ve yönlendirmene yardımcı olacak ve gün ışığı gibi net ve parlak olmanı sağlayacak. Meditasyonun süresi konusunda dikkatli ol ve sabırlı davran. Süreleri yavaş yavaş arttır. Karnına odaklanmayı unutma. Sağlıklı, mutlu ve ilahi olmak senin ve tüm insanların özünde, doğasında var. Buna köklenmek için bu süreçten geçilmesi doğal. Her şey yolunda. Sat nam.’ Bugün meditasyonlarıma başladım (PS: Yakın zamanda bu meditasyonların tümünün açıklamasını hazırlarım. Kirtan Kriya burada: https://www.nurtaran.com/kundalini-yogablog/7396532). Böyle anlarda disiplinime sarılmaktan başka çarem kalmıyor. Çünkü ne kadar dirençle bunu yaparsam yapayım her seferinde ‘Bunu yapmak kendim için yapabileceğim en doğru şeydi’ diyorum.) Meditasyondan sonra şöyle bir tartışma başladı içimde: ‘Evrene güven’ sözü bazen gerçek manasıyla kullanılsa da bazen de New Age saçmalıklarının arasına karışıp havada kalıyor. İnsanın egosu ayaklanmış, her şeye cephe almış, savunma moduna geçmişken ‘Evrene güven’ desen ne olur, demesen ne olur? Peki, hem ihtiyaç duyduğum şeyi tepkiselleşmeden almak (ihtiyaç duyduğum şey alan, saygı, anlayış, anlaşma, bilgi, yanıt vs. her şey olabilir artık bunun adına ne derseniz) hem de evrene tamamen güvenmek mümkün mü? Kalbimden gelen yanıt şöyle: Güvenmek hiçbir şey yapmayacaksın anlamına gelmiyor. Diyelim ki bir olayla karşılaştın. Eğer içinde bir tetiklenme ve tepki oluştuysa bunun tam ihtiyacın olan şey olduğuna güvenmekle başlıyor süreç. Hislerini, duygularını takip edip inanç kalıplarına ulaşmak ve bir katman daha özgürleşmek için önünde şifalı bir alan açıldığına güvenmek atacağın ilk adım. Sonra içindeki tüm sesleri dinlemek ve kendini nötr alandan adım atmaya, kendini ifade etmeye, varlığına ve bütünün var olma hakkına saygı duyarak alanını çizmeye hazırlamak. Yani hayatının sorumluluğunu almak. Şefkatle, kabulle. Bunun ardından, büyük resme baktığında her şeyin olması gerektiği gibi olduğuna ve ihtiyaç duyduğun şeyin şu an sonuç ne olursa olsun sana geleceğine inanmak, işte hayata güvenmek bu. Biriyle ya da bir sonuçla alakası yok yani. Senin akışa ve kendi adaletine güvenmenle alakası var. Herhangi bir işi yaparken hazırlığını gerektiği gibi yapman, pratik yapman ve sonra da zamanı geldiğinde bunları uygulaman gerekiyor elbette. Fakat sonuçları kontrol altında tutamazsın. Güvensizliğin nedeni hayatı kontrol etme kaygısından geliyor çoğu zaman. Bazen sonuç odaklı yaşayarak kendini makineler gibi çalıştırıyorsun. İstediğin sonucu alsan bile ‘sana yetmediği’ için kendini cezalandırabiliyorsun. Bu seni yalnızca mutsuz ediyor. Sanki burnun tıkalı olduğu için kokusunu alamadığın dev bir gülün önünde durmak gibi. Hayata güvenmek, kendi kendinin yanında olacağına, kendini kutlayacağına, kendinle barışacağına ve hizalı adım atacağına duyduğun güvenle doğru orantılı. Çünkü hayatının kahramanı sensin ve sen kendi kahramanlığına güvenirsen ancak hayatında olanlara güvenebilirsin. Bunun için kendini, bedenini, zihnini, bilinçaltını daha fazla tanıman, kendine daha fazla yakınlaşman en yapıcı yol. ….. Geçmişte hayal kırıklığına çokça uğrayanlar için güvenmek zor, biliyorum. Ve evet, kendimden biliyorum tabi ki. Bir kere tam manasıyla sorgulamadan güvenip ‘ihanete’ uğradığında artık karşılaştığın her şeyi tehdit olarak algılıyor insanın içinin bir yanı, doğru. Her şey yolunda giderken ‘Boşver, elinden geleni yap sonra evrene güven bak çok güzel oluyor’ demek çok kolay bunu da biliyorum, ama karman çormanken için bana ‘Evrene güven ya sen yine de boşver’ falan dediklerinde ne yalan söyleyeyim ben de deliriyorum. Buna şöyle bir adım ekledim son ‘güvensizlik atağımı’ yaşarken. Kendi içimde öfke, korku, çaresizlik, güvensizlik, incinmişlik buldum ve kendime dönüp ‘Peki hangi gerçekliğin peşinden gitmeyi seçiyorsun?’ diye sordum. ‘Hayata hiç güvenmeden yaşayabilirsin, bu artık kendine güvenmemek demek bunu biliyorsun, ya da güvenmeyi tercih edebilirsin bu her halini yargılamadan kabul etmek demek bunu da biliyorsun.’ Bu sorunun yanıtı net olarak verebilmem için şunu söylemem gerekiyor kendime önce: İçimde fırtınalar koparken kendime ‘Bugün çok pozitif olacağım. Hayır, kendimi halsiz falan hissetmiyorum. Tamam bu dramayı dinlemek istemiyorum artık’ falan dersem yaptığım tek şey kendimi kandırmak, duygularımı bastırmak oluyor. Çünkü yavaş yavaş anlıyorum ki, kendi kendimin yanında olacağım hissi benim içimde yeterince köklü olmadığında ben hayatı, Tanrı’yı ya da başkalarını eğlendirmek, onları memnun etmek için yaşadığım hissine kapılıyorum ve bu bana acı veriyor. Bu, beni hayattan soğutuyor. Bir şekilde içimdeki bir alanda hep ‘Sıra bana ne zaman gelecek?’ sorusu dönüyor. Yani dışarıdaki kaosun yalnızca içimdeki ilgilenmediğim yanıma dönüp, onun bana güvenmesini sağlamakla çözüleceğini görüyorum. Güven, kendime duyduğum sevgi, şefkat, sabır ve bağlılıktan filizlenebilir ancak, başkalarından ya da dışarıdan değil. Kendime duyduğum bu saygı ve sevgi güçlendiğinde bu bencillikten ötede bir bilme ve olma halini beraberinde getiriyor, bunu dalga dalga hissedebiliyorum ve anlıyorum ki bu hal, dışarıdan gelen hiçbir etki ile sarsılamaz. Sadece biraz zaman ve sabırla emek vermek, ihtiyacım olan tek şey bu. Ve reklamda dediği gibi buradaki anahtar cümle şu: ‘Ben buna değerim.’ Ben bunları yaşarken, Yogi Bhajan, bugün şu sözü ile karşıma çıktı: “Hiçbir gerekçeye ihtiyaç duymaksızın her şeye güvenin. Herkese güvenin. Hiçbir şey beklemeyin. Hiçbir şeye ihtiyaç duymayın. Hiçbir şey istemeyin. Hiçbir gerekçe olmaksızın her şeye güvenen kişi Doğa Ana ve Göksel Baba tarafından (dişil ve eril dengesinden bahsediyor) şartlar ne olursa olsun desteklenecektir. Ruhumuzla konuşalım, ruhumuzun bizimle konuşmasına izin verelim. Bedenin ve zihnin sınırlarının ötesine geçelim. Ruhumuzla anlaşalım ki, ruhumuz da yaratımın doğasıyla anlaşsın. Ruhun ışığının ve gücünün dostumuz, yoldaşımız, ilişkimiz olmasına izin verelim. Kendinize, yaşayan benliğinize şükredin. Bilinçli olarak sezgilerinizden size yol göstermesi için yardım isteyin. Bilinçli olarak cesaretinizden içinizdeki karmaşa ile yüzleşmeniz için yardım isteyin. Zarafetinizden güvensizlikle yüzleşmesi için yardım isteyin. Depresyonunuzla yüzleşmek için hayatın nefesinden yardım isteyin. Yükselin, yükselin, üstüne çıkın tüm bunların. Bu dünya aracılığı ile, mutlu, sağlıklı ve ilahi olmak için kendinizi yeniden diriltin. Sat nam. İstanbul, Nisan 2018
2 Comments
Leyla Rabia Uz
10/4/2018 07:32:20 am
Teşekkür ederim🙏🏼💖💫
Reply
Nur Taran
10/4/2018 10:31:48 am
Sat nam 🙏🏻❤️
Reply
Leave a Reply. |
Nur Taran
|