Yogi Bhajan’ın 80’li yıllardan başlayarak öğrettiği 30’u aşkın yoğunlaştırılmış Kundalini Yoga kriyasından oluşan Yeniden Doğum setlerinden bu yıl yapacağımız 2. çalışma Ev Temizliği-II. Bilinçaltının mesajlarına beynin verdiği tepkileri düzenlemek üzere Yogi Bhajan’ın hazırladığı bu akışta uygulayanların sistemi tamamen yenileniyor.
‘İçimizde üç yönümüz var: Melek, canavar ve insan. Bunun tedavisi var mı? Buradan bir çıkış var mı? Evet, buradan bir çıkış var ama cesaret göstermeniz gerekiyor. Bunu yapacak cesarete ve güce sahip olmalısınız. Hayatın ana fikri korku üzerine kurulduğunda mutluluk nasıl var olabilir? Dünya ne kadar basit bakın: Her şeyi kendiniz için yapmak zorundasınız, sonra bunu sürdürmek sonra da korumak zorundasınız.’ Yogi Bhajan’ın uygulayacağımız kriya öncesinde yaptığı konuşmadan diğer parçaları okumak isterseniz buyurun aşağıdaki metne. Sizin için öğrenerek, hayranlıkla ve kalbim pır pır çevirdim. Matlarda kavuşmak üzere. Sat nam. EV TEMİZLİĞİ II …İnsan hayatını korku ile yaşıyor. …Çoğunlukla çaresizlik ve korkunun rehberliğini alıyoruz ve çaresizliğin yoldaşa ihtiyacı vardır. Size şunu söylememe izin verin: Hayatta, kime aitsiniz, hangi felsefeye sahipsiniz, ne söylemek ya da ne hissetmek istiyorsunuz hiç fark etmez – her daim yalnız kalacağınızdan, reddedileceğinizden, sevilmeyeceğinizden, yoksul olacağınızdan ve yarın aç kalacağınızdan korkuyorsunuz. Kimse sevgi alanından hareket etmiyor. Bakın, bunu söylemek beni üzüyor ama, beş milyar insanız ve Tanrı ya da Tanrı’nın ne olduğu hakkında en ufak bir şey anlamıyoruz. Elimizde yüzleşeceğimiz bir sonuç ya da anlatacağımız bir hikaye bile yok. Hepsini Tanrı yapıyor; biz ise her şeyi biz yapıyoruz gibi hissediyoruz. Hayat güvensizlik ve korku üzerine kurulu. Güvensiz olduğunuzda ya da korku içinde olduğunuzda bu anlaşılabilir, bunda sorun yok, bu sizin hayvan yanınızdır. Hayvan her zaman güvensiz ve korku içindedir… Bizim için de bu böyle. …Hayatın ana fikri korku üzerine kurulduğunda mutluluk nasıl var olabilir? Kitaplarınıza, banka hesaplarınıza, politik gücünüze ya da dini kanılarınıza girmek istemiyorum. Bunlarla hiçbir işim yok. Yalnızca hayati ve en temelde bulunan bir durumla ilgilenmek istiyorum; o da herkes korkuyor ve herkes korku ile hareket ediyor. Korku ile hareket ettiğiniz sürece uzlaşmak zorunda kalırsınız. Korku, menzilinizi kısa vadeli hale getirir. Kısa vadeli, dar düşünmeye başlarsınız, kendi gemisini kurtaran kaptan olursunuz. Sadece hayatta kalmaya odaklanırsınız ve bu ‘şimdi’de hayatta kalmaya çalışmak anlamına gelir; bu da her insanı aptallaştırır, nokta. Geniş olan bir menzil, daraldığında nasıl bir etki yaratır, bunu anlıyor musunuz? Bu odaya bakın. Bu oda, oturduğum koltuk kadar kalırsa hepinize ne olur? Geniş olan bir alan daralırsa ne olur bir fikriniz var mı? Çocuklarımızla hedeflerimiz kısa vadeli, dostlarımızla hedeflerimiz kısa vadeli, ilişkilerimizde hedeflerimiz kısa vadeli, sevgimizde hedeflerimiz kısa vadeli. Her şey kısa, küçük ama biz büyük konuşuyoruz. …Hayatımızda danışmanlarımız var. Onlara para ödüyoruz onlar da bize danışmanlık veriyor. Ama danışmanlık nedir biliyor musunuz? Bir koltuğa uzanır ve hikayenizi anlatmaya başlarsınız. Sizi dinleyen kişi de ‘Hı-hı, hı-hı’ der. Bu bir mantradır. Sonra biraz daha ‘Hı-hı, hı-hı, evet, tamam’ ve biraz daha ‘Evet’ der. Kırk beş dakika sonra siz yorgun düşer ve içinizde biriken her şeyi çıkardığınızı hissedersiniz ve haftaya yeniden koltuğa dönersiniz. İşte geldiğimiz nokta bu. Bana, ‘Sen neden aptal gibi gidip böyle bir şey yaptın? Bunu nasıl yaparsın? Bak bu senin bilinçaltın bu da senin bilincin. Tepeden tırnağa sen busun ve işte çıplaksın. Bırak bunları, bitir gitsin!’ diyen bir tane danışman gösterin. Bunu yapabilecek biri var mı? Bana bir tane gösterin haydi. Öğrencim bana ‘Sen!’ diyor ama ben ‘Yok ya!’ diyorum. …Her akşam içki içmek, bir filme gitmek ve bir şeyler yapmak zorundasınız çünkü mabatlarınızı oturmak için henüz eğitmeniz. Harekete geçemiyorsunuz çünkü buna haliniz yok… Korku ve acı alanından hareket ediyoruz. Biz kabul edene dek trajedi o kadar da büyük değildi. Asıl trajedi biz onu kabul etmeye kalktığımızda başladı. …Meditasyon yapmıyoruz ve bu yüzden de cesaretimiz yok. Bir felaket, bir zorluk ya da bir başka şeyle karşılaştığımızda nasıl başa çıkacağımızı bilmiyoruz. Tepkisel hale geldik. Tepkisel olan insan iki ayak üzerinde duran bir hayvandır. Makyajını, unvanlarını, diplomalarını, işini, dinini, zarafetini ve statüsünü unutun gitsin. Hayvan tepki verir, nokta. İnsan, rasyoneldir, bir bütün ve rasyoneldir. İçimizdeki melek kusursuzdur. İçimizde üç yönümüz var: Melek, canavar ve insan. Üst benlik, al benlik ve orta benlik. Bunun tedavisi var mı? Buradan bir çıkış var mı? Evet, buradan bir çıkış var ama cesaret göstermeniz gerekiyor. Bunu yapacak cesarete ve güce sahip olmalısınız. Her şeyden önce asil olmak zorundasınız. Kendi asaletimizi koruyacak onura sahip olmalısınız. Benim için bir şey yapmak zorunda değilsiniz. Ben de sizin için bir şey yapmak zorunda değilim. Asla. Dünya için bir şey yapmak zorunda da değilsiniz; dünya da sizin için bir şey yapmak zorunda değil. Dünya ne kadar basit bakın: Her şeyi kendiniz için yapmak zorundasınız, sonra bunu sürdürmek sonra da korumak zorundasınız. …Diğer ilişkiler bizim için ne ifade edebilir? Ruh sayesinde yaşıyoruz, ruh sayesinde ölüyoruz ancak ruh ile hiçbir ilişkimiz yok. Kazanmak, zaferle donanmak, büyük olmak istiyoruz. Ama bunu başaracak cesaretimiz yok. İnsanların aptal olmak istediğini mi sanıyorsunuz? Hiç de değil. İnsanların yanlış olmak istediğini mi sanıyorsunuz? Hiç de değil. Kaba olmak istediklerini mi sanıyorsunuz? Hayır. Dünyada seks işçiliği yapmak için can atan tek bir kadın var mı? Hayır. İddialı bir şekilde hayır diyeceğim buna. Çünkü bu olmak istemediğimiz yere bizi getiren cesaretsizliğimizdir. Kendimizi zorlama ve hatta ölümüne zorlama gücümüz yok. …Hayatınızı iki paralel çizgide kademelendirin. Gevşek olan yerleri geçin ve doğruluğunuzun ve haysiyetinizin nerede olduğunu bulun. Bir başkasına gitmeyin bunun için. Kendiniz analiz edin. Sosyalleşemiyorsunuz çünkü rezil olacağınızdan korkuyorsunuz. Biri sizden çalacak diye zengin olmaktan da korkuyorsunuz. Onurlu olamıyorsunuz çünkü onurlu olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. Bir zihne ihtiyacınız var. Geniş bir bilgisayara, sezgisel bir zihne. Sezgisel zihin size dürüstlük verecek; bir bütün halinde hareket eden zihin size ilahiliği verecek. …Ama size söylüyorum orada sizi bekleyen bir Tanrı yok. Hepsi sizin içinizde. Orada hiçbir zaman bir Tanrı yoktu, olmayacak da, olamaz da. Tanrı sizin içinizde. Tanrı sizin dürüstlüğünüzde. Tanrı sizin asaletinizle ilahiliğinizle özdeşleşmenizdir. İlahilik nedir? Sizin kesinlikle dualiteden arınmanızdır. Tanrı’dan başka kimseyi sevmeyin diyorum ama iki yüzlü de olmayın, ‘Belki, bilmiyorum, hayır…’ Bu tarz şeyler yaptığınızda bu, pek zeki olmadığınız ve o anda verilmesi gereken yanıtı verecek kadar beyninizi kullanamadığınız anlamına geliyor. Öğretmenlerin paraya ihtiyacı olduğunu anlıyorum. Öğrencilerini hoş tutmaları gerektiğine inanıyorlar. Herkes ‘Kaç öğrencin var? Kaç merkezin var? Zengin misin? Fakir misin?’ diye soruyor. Bu tam bir saçmalık. Zengin ne demek hiçbir fikriniz yok. Amerika’da zenginlik namına bir şey görmedim. Ben zengin doğdum. …Kıskançlığı bir kenara bırakın, öfkenizi dindirin. İnsanların birbirine bağırması ve çığlık atmaları inanılır gibi değil. Duyular araçlardır, karar mekanizmaları değil. Üstün hassasiyet ilerleyebilmeniz için bir araç olarak kullanılmalıdır. …Birileri bana büyük bir iyilik yaptı ve bana nasıl meditasyon yapılacağını öğretti. Ama birinizin bile benim öğretmenimle bir günden fazla kalabileceğini düşünmüyorum. Tüm zenginliğimle, tüm otoritemle beni alıp bir ağaca çıkardığına ve ‘Ben gelene kadar burada bekle’ dediğine inanabiliyor musunuz? Üç gün sonra çıkıp geldi ve ben hala ağaçtaydım. Bir ara siz de deneyim bunu. Ben iki, üç saat içinde gelir diye düşünürken üç gün sonra geldi ve bana ‘Nasıl hissediyorsun?’ diye sordu. Ne dedim biliyor musunuz? ‘Müthiş.’ ‘Berbat durumda olmalısın’ dedi. ‘Hayır. Bir ağaçta üç gün boyunca oturmayı öğrendim. Bu Tanrı’nın bana verebileceği tüm cennetlerden çok daha ilahiydi.’ ‘Ne yaptın?’ ‘En zoru kendimi temizlemekti. Bu en kötü yanıydı. Ağaçta küçük çatlaklar olduğunu gördüm. Geceleri bu çatlaklarda su birikiyordu ve su içilebilir durumdaydı. Sonra ağacın küçük yaprakları olduğunu gördüm. Çiğnendiklerinde açlığı gideriyorlardı. En kötü şey duş alamamaktı. Ve hayli sıcak. Çok kötü kokuyordum. Ben de ağacın tepesine çıktım, orada sarı yapraklar buldum. O sarı yapraklarla bir demet hazırladım ve bedenimi onlarla temizledim. Gerçekten iyiydi! Bir şekilde güçlü olan hayatta kalıyor. İhtiyacım olan her şeyi ağaçta buldum. Hem açık hem de gizliydi her şey. İz sürmem gerekti. Sonra gece oldu; nasıl uyumalıydım?’ …Düşersem aşağısı 6 metre kadar ve ağacın dibi kayalık dolu. Yani düşersem başıma gelecekleri anladım. Ama nasıl uyunacağını da çözdüm. Bir bebek gibi bir tarafa doğru kıvrılırsam, ayağım beni tutar ben de düşmezdim. Ve işe yaradı. Evet, çok acı vericiydi. Ama bunu neden yaptım? Çünkü bana öğretmenim ‘Ağaca çık’ dedi. ‘Geri geleceğim ve birlikte gideceğiz’ dedi. Üç gün sonra geldi. Doğu öğretisi böyledir. Çok zordur. Siz bir öğretmeni takip edemezsiniz. Sizin için öğretmen bir insandır. Bizim için öğretmen Tanrı’dır. Aradaki fark budur. Aradaki fark budur! Benim için öğretmenim Tanrı’ya uzanan kapımdı. Öğretmenimin yeterince eğitimli olup olmadığı, beni aldatıp aldatmayacağı umurumda olmadı. Öğretmenimin kim olduğuna aklen karar vermek hakkına tamamen sahip olduğumu düşündüm ve bir kere o kararı verdim ya da verecektim-neyse ne olduğu önemli değil. Benim için bu Tanrı’ya giden yoldu. …Asla öğrencim olmayacak kaygısı yaşamadım. Asla başarısız olacağım kaygısı yaşamadım. Benim halkla ilişkilerimi kim yapacak kaygısı yaşamadım hiç. Böyle şeylerden asla korkmadım, hayır. Kanada’ya gittiğimde her şey paramparça oldu. O zaman bir şarkı söylemeye başladım: ‘Bir gün gelecek, tüm zafer senin olacak, insanlar bana senin zaferin diyecek ve o zaman benim olmadığını söyleyeceğim.’ … Korku iyi olabilir. Kötü olmaktan korktuğumuzda, korku içinde yaşarız, korku ile işlerimizi yapar, korku ile düşünür, korku ile hayal kurarız. Bu, Tanrı’nın suratına atılmış berbat bir tokattır. Korku benim için ne anlam ifade ediyor biliyor musunuz? Bana göre, benim sözlüğümde, Tanrı’ya tamamen ihanet etmek, sahtekarlık yapmak anlamına geliyor. Tanrı’ya ihanet etmek, işte benim için korku bu anlama geliyor. Evet, korkuyorum. Hayır demeye korkuyorum. İnsanlara yarım etmemek beni korkutuyor, birilerini yükseltmemek beni korkutuyor. Böyle yüzlerce korkum var. İyiliğimin dokunabileceği birini reddetmekten korkuyorum. Fakat hayatı bir korku dizisine ve kendinizi de aptala çevirmekten başka ne işe yarar korku? Bu sizi yalnızca dar, dar, dar yapar. Sizi küçültür. Korku, sizi küçülten bir süreçtir. Siz genişlemek istiyorsunuz. Büyük olmak istiyorsunuz ve olabilirsiniz de. Harika olabilirsiniz. Mutlu olmak istiyorsunuz ama mutluluk küçüklükten doğmaz. Hayatınızda karşınızda durup size ‘Hey, ayağa kalk ve küçük davranmayı bırak!’ diyebilecek tek bir insan yok. Babanız size bunu söylese evi terk edersiniz. Anneniz demeye kalksa yemek yemeyi bırakırsınız. Karınız size derse başka bir kadınla flörtleşmeye başlarsınız. Çocuklarınız söylemeye kalksa suratlarına tükürürsünüz. Çünkü dinlemek istemiyorsunuz. *** Zihninizi, bilinçaltından, tamamlanmamış hayaller ve korkularla tıkadığınızı fark ettim. Bu dolup taşan bilinçaltı sizin içinizde yaşarsa her şey onun ağırlığı altında ezilir. İyi ya da kötü bir şey yapmak zorunda değilsiniz. Kendinizi her türlü zavallı hissedeceksiniz. Bu basit bir şey. Bazen bir ara verirsiniz ve tatile çıkarsınız, rahatlamaya çalışırsınız ve ishal olursunuz ya da kendinizi başka bir berbat durumun içinde bulursunuz, anlıyor musunuz? Yani hiçbir şey işe yaramaz. Mesele bilinçaltından kaynaklanıyor. Masum değilsiniz, net değilsiniz, saf değilsiniz ve olamazsınız da çünkü hayatta kalmak zorunda olduğunuzu düşünüyorsunuz. Dünyayı döndüren Tanrı’nın sizin gündelik hayatınıza göz kulak olacağına inanmıyorsunuz. İnanmıyorsunuz. Bu sizin dininiz değil, bu sizin inancınız değil, bu sizin felsefeniz değil. Zayıflığı sevmiyorum. İnsanın Tanrı’yı temsil etmek üzere hayat geldiğine inanıyorum. Ve bu temsilin, O’nun yaklaşımının, O’nun kabiliyetinin ve O’nun projeksiyonunun imparatorlara layık olması gerekiyor. Bana öğretmenim bunu öğretti, bunu böyle öğrendim. Bundan başka bir şey de bilmiyorum. Deneyimleyemeyeceğimiz herhangi bir şeyin ya da ifade edemeyeceğimiz herhangi bir gerçeğin olduğuna inanmıyorum. Ben ‘gidip al’a inanıyorum diğer türlüsünü de anlamıyorum. Hatırlayın, kendinizi bir bok çukurunun içinde hissederseniz kollarınızın altını hareket ettirin. Bunu hatırlayın. Bir milyon dolarlık tüyo veriyorum size, anlıyor musunuz? Kol altı dediğimiz azımsanacak bir şey değildir. Orada üç sinir merkezi buluşur. Deneyime inanıyorum. Sürekli çöpe giden konuşma, konuşmayla bir şey olacağına inanmıyorum. Yeterince konuştum. Size bu bir iki saat içerisinde öğretebileceklerim sizi büyük kılabilir. Bunu yaparsam, büyük bir şey yapmam gerekir, küçük hiçbir işe yaramaz. Kalp Merkezi’nin manyetik alanını geçerek ve kol altlarını hareket ettirerek (1. Egzersiz), basit bilimsel bir gerçekle, beyin, nöronlarını yeniden modellemek zorunda kalacak ve böylece zorluklarla yüzleşecek hıza sahip olabilecek. Bu bir meditasyon. Meditasyon gözlerini kapatıp, oturduğun yerden iyi görünmek değildir. Eğer doğru şekilde hareket ederseniz açınız mükemmel olur. Sonra bunu başarır mükemmelliğe ulaşırsınız. Size söylediğimi yapmaya devam ederseniz cesaret hissetmeye başlayacaksınız. Bu meditasyon çok sağlam zorluklar içeriyor. Buraya bir şey olmaya geldiniz. Öğretmenin işi birini inşa etmektir, kendini değil. Öğretmen, öğretmendir ve çoktan inşa olmuştur. Hareket edin. Sola ve sağa doğru. Bu shushmana, ida ve pingala arasındaki bir savaştır. (Shushmana -merkezi, Pingala -sağ, İda -sol enerji kanalı, nadi). Bu işler çok kolay olsaydı herkes yogi olurdu. Herkes bilge, mükemmel ve mutlu olur, nirvana’ya varırdı. Yüksel, yüksel. (2.Egzersiz.) Yüksel, yüksel. Süt ısıtıldığında kabarır, biliyor musunuz? Şarap, ekmek, kek kabarır. Neden duruyorsunuz? Hareket etmeye devam edin, durmayın. Kaldırın. Bu bir prova değil. Sisteminize bir şans verin. Şimdiye dek yaptığımız her şey zorluklara yanıt vermek için dürtülerinize bir şans vermekti ve otomatik olarak beyniniz yanıtı anlayacak. Düşünecek, hesap kitap yapacak vaktiniz yok. Burada hiçbir özgürlük bedava değil. Çalışmadan kurtuluş yok. Sisteminiz şok etkisi altında nasıl tepki vereceğini öğrenmeli. Yani o şoku yaratın. Yalnızca zihinde yanıt verilecek bir kalıp yaratıyoruz. Bu günah mı? Bu gözler, burun ve boğaz için psikosomatik bir tedavi. Hepsi bu. (4. Egzersiz.) *** Sonsuz güneş üzerinde parlasın. Tüm sevgi seni sarsın. İçindeki o saf ışık sana yol göstersin. Kutsanmış olanlar huzurlu bir zihni taşıyanlar, halklara ve dünyaya huzuru yayanlardır. Kutsanmış olanlar kendi parçalarını toparlayıp Tanrı’nın rehberliği ve ışığında sonsuza dek bütünlenenlerdir. Kutsanmış olanlar başkalarına hizmet etmenin yollarını arayan ve başkalarının zaferlerini baş tacı edenlerdir. Kutsanmış olanlar Tanrı’yı herkeste ve her şeyde gören; sakin ve huzurlu kalıp hayatlarının cennete akmasına hazırlık yapanlardır. Sat nam.
1 Comment
mehtap
4/9/2018 03:46:27 pm
Ne güzeldi bir çırpıda okudum. Yüreğinize emeğinize sağlık.
Reply
Leave a Reply. |
Nur Taran
|